Analiz

Fransız Dış Politikasının Çıkmazları: Macron’un “Avrupa Liderliği İddiası” ve Güney Kafkasya

Fransa’nın en büyük jeopolitik çıkmazı Macron’un pragmatik yaklaşımının giderek erozyona uğramasıdır.
Fransa ve Almanya’nın Avrupa’nın geleceğine dair ortaya atılan jeopolitik tasavvurlarında ve projelerinde farklılıklar vardır.
Rusya-Ukrayna Savaşı’nda liberal yerleşik düzenin Almanya’yı biçtiği rol, Macron’un Avrupa liderliği arzusunu baltalamaktadır.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Fransız dış politika geleneğinde De Gaulle döneminden itibaren var olan “stratejik otonomi” yaklaşımının yeni uluslararası koşullara uyumu konusunda temel zorluklar mevcuttur. Esasında Emmanuel Macron, 2017 yılında iktidara geldiğinde Fransız dış politikasındaki geleneğe sadık kalmayı tercih etmişti. Ancak bu süreç ilerleyen dönemlerde kesintiye uğradı. Macron’un Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’la kurduğu yakın ilişki, Alman Şansölyesi Angela Merkel’i dengelemek için kullanılmaya başlandı. Her ne kadar Trump ve Macron farklı perspektiflere sahip olsalar da Trump bağımsız davranmaya çalışan Merkel’le anlaşmanın daha zor olacağının farkındaydı. Bu nedenle Macron’a “Avrupa liderliği” için daha fazla alan açmayı öncelemişti. Bu süreç Macron’a Avrupa’da daha fazla görünürlük kazandırdı.

Bununla birlikte Trump’la yakın çalışma yöntemi, Fransa’nın diğer bölgelerdeki jeopolitik çıkar sahalarına olumlu bir şekilde yansımadı. Fransa temelde Orta Doğu’daki etkinliğini Soğuk Savaş döneminde zaten kısmen kaybetmişti. Fransa’nın Suriye’de “ikincil planda” kalması ve ayrıca Libya’daki etkinliğinin “depresif” bir muhtevada ilerlemesi, Paris’in bölgesel dış politikasını önemli ölçüde sekteye uğratmıştı. Fakat en önemli gelişmeler Fransa’nın “arka bahçesi” olarak gördüğü Afrika’da yaşandı. Fransa, Afrika’daki rekabetin ilk dönemlerinde taktiksel, daha sonra ise stratejik kayıplar yaşamaya başladı.

Macron’nun dış politikadaki performans düşüklüğü, ikinci Cumhurbaşkanlığı döneminde daha belirgin hale gelmiştir. Bu dönemde Macron Fransa’sının dış politikada looser durumuna düşmesini gözlemlemek mümkündür.

Biden liderliğindeki yeni Amerikan yönetimi, Avrupa içerisindeki herhangi bir stratejik otonomi girişimini asla kabul etmemekteydi. Bu bağlamda Merkel’in 2021 yılında görevini bırakması bir dönüm noktası oldu. Macron, Merkel sonrası Avrupa liderliği için kendisini en uygun aday olarak görmekteydi. Gelen fırsatı değerlendirmek için Ukrayna sorununun çözümünde inisiyatif almaya çalışan Macron, savaş öncesinde arabuluculuk misyonuna soyunda ve Kremlin’de Putin ile görüştü. Macron için Ukrayna sorunu Avrupa liderliği açısından kilit önemdeydi. Her ne kadar Putin’i Ukrayna’ya müdahale konusunda ikna edemese de Avrupa’daki liderlik hevesi açısından muayyen kazanımlar elde etmişti. Bununla birlikte Macron’un hevesi uzun sürmedi, çünkü Rusya’nın Ukrayna’yı işgal süreci Avrupa’nın stratejik otonomisini önemli ölçüde sarstı.

Genel hatlarıyla Macron’un dış politika fiyaskoları, Avrupa, Afrika ve Güney Kafkasya’da belirgin bir şekilde görülmektedir. Bu çerçevede Macron’un söz konusu bölgelere yönelik politikalarını irdelemekte fayda vardır.

Avrupa’da Fransız-Alman rekabeti aslında hiç bitmedi. Fransa ve Almanya’nın Avrupa’nın geleceğine dair ortaya atılan jeopolitik tasavvurlarında ve projelerinde farklılıklar vardır. Örneğin Fransa’nın Akdeniz için Birlik Girişimi ile Almanya’nın Doğu Ortaklığı Girişimi temelde mevzu bahis farklıkları ortaya koymaktadır. Bu rekabetin Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle Amerikan hegemonyasının gölgesinde gerçekleştiğini söylemek mümkündür. Rusya-Ukrayna Savaşı’nda liberal yerleşik düzenin Almanya’yı biçtiği rol, Macron’un Avrupa liderliği arzusunu baltalamaktadır. Almanya’nın gölgesinde kalmak istemeyen Fransa, Ukrayna’ya asker gönderme önerisini ileri sürerek yeni bir manevra yapmıştır. Esasında söz konusu manevrayı üç yönlü okumakta fayda vardır. Birincisi bu çıkışın kuşkusuz Fransa’nın Avrupa liderliği için verdiği mücadele ile doğrudan ilgisi vardır. İkinci yön ise Amerikan yardımlarının Temsilciler Meclisi’nde tıkanmasıyla bağlantılıdır. Macron, bu çıkışıyla ABD’nin askeri ve mali yardımları olmaksızın, Avrupa’nın Rusya-Ukrayna Savaşı’nı tek başına finanse etmesinin türlü zorluklar meydana getireceğine işaret etmekteydi. Bu çerçevede Fransız askerlerinin Ukrayna gönderileceğini beyan ederek aslında ABD’yi üstü örtülü bir şekilde “tehdit etmeyi” göze almıştır. Üçüncüsü ise Rusya’nın Afrika’daki varlığıyla ilgilidir.

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın gidişatına göre Macron’un tekrar “stratejik otonomiyi” gündeme alacağı beklenmektedir. Almanya’nın savaşa fazlaca angaje olması Fransa için bazı fırsatları doğurmaktadır. Bu bağlamda Macron’un Rusya’nın sahadaki başarılarına paralel olarak “barış oluşturucu role bürünmesi” de mümkündür. Bu durumda Fransız-Alman rekabeti daha farklı boyutlara evirilebilir.

Afrika’da ise Fransa artık oyun kurucu özelliğini kaybetmiş durumdadır. Afrika’daki bu stratejik gerileme, Macron’u dünyanın farklı bölgelerinde “boy göstermeye” mecbur bırakmaktadır. Mali, Çad, Gine, Burkina Faso, Nijer ve Gabon gibi eski Fransız sömürgelerde gerçekleşen askeri darbeler, Fransa’nın bölge üzerindeki kontrolünün iyice azaldığını gözler önüne sermektedir. Bu ülkelerde Rusya’nın askeri, Çin’in ise ekonomik olarak artan varlığı Fransa’yı Ukrayna’da, Orta Asya ve Güney Kafkasya’da daha fazla inisiyatif almaya yöneltmektedir. Bu arada Afrika’daki en önemli değişim sadece Fransa’yla sınırlı değildir. Kıtadaki yeni uyanış, genel anlamda Batı karşıtlığı üzerinden temellendirilmektedir. Bölge ülkeleri bu çerçevede yeni ittifak arayışlarına ve dolayısıyla muhtelif stratejik seçeneklere yönelmektedirler.

Güney Kafkasya bölgesi Fransa’nın ana dış politika hedeflerinden birisidir. Fransa’nın tarihsel olarak Ermenistan’a verdiği destek ve bu ülkede bulunan güçlü Ermeni diasporasının varlığı, bu politikanın temel enstrümanlarındandır. Afrika’da Rusya ve Türkiye’ye karşı stratejik kayıplar yaşayan Fransa, 2020 sonrası açık bir biçimde tek taraflı politikalarla Güney Kafkasya’da kendine yer edinmeye çalışmaktadır. Bu durum Azerbaycan ve Fransa arasındaki diplomatik ve siyasi ilişkileri derinden etkilemektedir. Fransa, bölgede savaş sonrası ortaya çıkan yeni jeopolitik gerçekliği kabul etmeyerek Ermenistan’ı silahlandırmaktan kaçınmamaktadır. Ermenistan’ın “yeni hamisi” rolünü oynamaya çalışan Macron, böylece Avrupa’da yitirdiği stratejik otonomiyi ve en önemlisi Afrika’daki stratejik gerilemesini telafi etmeye çaba göstermektedir.

Azerbaycan’ın hem Ankara hem de Moskova’yla inşa ettiği karşılıklı güvene dayalı ilişkiler, bölgedeki jeostratejik atmosfere olumlu bir şekilde yansımaktadır. Fransa, Afrika’daki stratejik başarısızlıklarını Güney Kafkasya’da Ermenistan’ı destekleyerek bertaraf etmeyi denemektedir. Aynı zamanda Türkiye’nin bölgede artan varlığından memnun olmayan Yunanistan’ın da mevcut durumu sabote etme girişimleri mevcuttur. Son dönemlerde Hindistan’ın da Fransa ve Yunanistan gibi Ermenistan yanlısı bir tutum sergilediğini söylemek mümkündür. Hindistan, Pakistan’la Azerbaycan arasında var olan stratejik yakınlaşmayı bahane etmektedir.

Geçen yılın Aralık ayında Azerbaycan iki Fransız diplomatı sınır dışı etmesiyle gerginlik artarak devam etmiştir. Nisan 2024 tarihinde ise Fransa’nın Bakü Büyükelçisi Ann Buayo’yu “istişareler için” geri çağırmış ve Azerbaycan’ı “ikili ilişkilere zarar vermekle” suçlamıştır. Azerbaycan ise Fransa’nın “yıkıcı faaliyetlerde” bulunduğunu ve “tehdit ve baskı diliyle” konuştuğunu ifade etmiştir. Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ayhan Hacızade, “Fransa yönetiminin son 3,5 yılda Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki normalleşmeyi baltalamaya çalıştığını” ifade etmiştir. Hacızade, “Eylül 2022 tarihinde Fransa’daki Azerbaycan Büyükelçiliği’ne yapılan saldırının ve Azerbaycan’ın ünlü kadın şairi Hurşutbanu Natavan’ın Fransa’nın Evian-les-Bains şehrinde bulunan büstüne yapılan vandalizmin, Fransa’nın Azerbaycan aleyhtarı politikalarının bir parçası olduğunu” vurgulamıştır.[1]

Macron’un Güney Kafkasya politikalarındaki tek taraflı adımlarını sadece Fransa’da bulunan Ermeni diasporasının mevcudiyetiyle açıklamak yetersizdir. Bu politikalar aynı zamanda Fransa’nın Afrika başta olmak üzere kaybetmekte olduğu stratejik üstünlüğünün tezahürüdür. Fransa’nın en büyük jeopolitik çıkmazı Macron’un pragmatik yaklaşımının giderek erozyona uğramasıdır. Macron, bir yandan deyim yerindeyse, Napolyon gibi davranmaya çalışırken, diğer yandan ise uluslararası sistemde ortaya çıkan yeni gerçeklikleri göz ardı etmektedir. Bu süreç, Fransa’nın dış politika adımlarındaki tutarsızlığı tetiklemekte ve kavramsal bir çıkmazı beraberinde getirmektedir.


[1] “Ayhan Hacızade: Fransanın Azerbaycanı birterefli addımlarda teksirlendirmesi esassızdır”, Serq Qapisi, https://serqqapisi.gov.az/xeberler/ayxan-hacizade-fransanin-azerbaycani-birterefli-addimlarda-teqsirlendirmesi-esassizdir, (Erişim Tarihi: 26.04.2024).

Doç. Dr. Halit HAMZAOĞLU
Doç. Dr. Halit HAMZAOĞLU
Doç. Dr. Halit HAMZAOĞLU, lisans eğitimini 2006 yılında Bakü Devlet Üniversitesi Bölgesel Çalışmalar Bölümü’nde almıştır. Yüksek lisans ve doktora eğitimini ise 2007-2013 yılları arasında, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı’nda tamamlamıştır. Hamzaoğlu, Post-Sovyet Ülkelerin dış politikası ve jeopolitik temel uzmanlık alanlarıdır. Genel anlamda Avrasya coğrafyasının siyasi düşünce tarihine ilgi duymaktadır. Çok iyi derecede Rusça ve iyi derecede İngilizce bilen Hamzaoğlu, 2017 senesinden itibaren, Kars Kafkas Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.

Benzer İçerikler