Almanya Başbakanı Olaf Scholz, 12 Şubat 2024 tarihinde savunma şirketi Rheinmetall’in yeni mühimmat fabrikasının temel atma töreninde yaptığı konuşmada, Avrupa savunma politikasına ilişkin önemli bir mesaj vermiştir. Scholz, ciddi bir ses tonuyla acıklı bir gerçeği dile getirmiştir: “Avrupa barış zamanlarında yaşamıyor.”[1] Scholz’un konuşması, silah üretiminde önemli bir artış yoluyla Avrupa’nın savunma yeteneklerinin güçlendirilmesinin kritik öneminin altını çizmiştir. Silahlanmada geleneksel üretimden “seri üretime” geçiş, Avrupa uluslarının potansiyel saldırganları etkili bir şekilde caydıracak ve bölgesel istikrarı koruyacak araçlarla donatılması için elzemdir.
Gerçekten de dünya giderek daha istikrarsız, öngörülemez ve çok kutuplu hale geldikçe Avrupalı liderler bölgesel ve küresel güvenlik çıkarlarını korumak için ortak hareket etme zorunluluğunun farkına varmaya başlamaktadırlar. Ukrayna ve Gazze’deki savaşlar gibi son zamanlarda yaşanan çatışmalar, günümüz güvenlik ortamının değişkenliğini ve karmaşıklığını keskin bir şekilde hatırlatarak Avrupa ülkelerinin stratejik özerkliklerini güçlendirmeye öncelik vermeleri gerektiğinin altını çizmektedir.
Küresel siyasetteki öngörülemezlik ve değişen dinamikler, Avrupalıları artık yalnızca geleneksel güvenlik ittifaklarına, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) güvenemeyecekleri gerçeğiyle yüzleşmeye zorlamıştır. Yaklaşan ABD seçimleriyle birlikte Trump’ın göreve dönme ihtimali, Avrupalı liderler arasında Amerikan dış politikasının sürekliliği ve uluslararası taahhütler yerine iç meselelere öncelik veren içe dönük bir odaklanma potansiyeli konusunda endişelere yol açmaktadır. Trump’ın, savunma harcamaları hedeflerini tutturamayan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ülkelerine karşı Rusya’yı istediği gibi hareket etmeye teşvik edeceğini öne süren meşhur açıklaması,[2] Avrupa’nın savunma alanında daha bağımsız hale gelmesi ve güvenlik sorunlarını ele almada daha fazla birlik oluşturması için acil ihtiyacı vurgulayarak AB için bir uyandırma çağrısı işlevi görmüştür.
Scholz, Trump’ın sözlerine doğrudan isim vermeden yanıt vererek NATO’nun karşılıklı savunma yükümlülüklerini sürdürmesinin önemini vurgulamıştır. Polonya Başbakanı Donald Tusk’ın yanında duran Scholz, NATO’nun karşılıklı yardım garantisini zayıflatmaya yönelik her türlü girişimin sorumsuzca ve tehlikeli olduğunu belirtmiştir. İttifakın kolektif güvenliğe olan bağlılığını vurgulayan Scholz, “Koruma sözü kayıtsız şartsız geçerlidir. Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için.” demiştir. [3]
Trump’ın tehditleriyle daha da kötüleşen ABD’nin Ukrayna’ya yardımına ilişkin belirsizlik, Avrupa’nın güvenlik açısından gelecekteki istikrarı konusunda da belirsizlik yaratmaktadır. Senato’nun Ukrayna için 60 milyar dolarlık bir yardım paketini kabul etmesine rağmen[4] Temsilciler Meclisi’nin onayının şüpheli olması, dış desteğin değişkenliğini ve öngörülemezliğini daha da vurgulamaktadır.
Kıtadaki liderler için artık netlik kazanan husus, Avrupa’nın güvenliğinin tamamen yabancı güçlere bağlı olamayacağıdır. Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola’nın da belirttiği gibi, Avrupa Birliği’nin savunma kabiliyetlerini arttırması ve özellikle de ABD’den istikrarlı bir destek gelmediği takdirde tehditleri bağımsız bir şekilde ele almaya hazır olması bir zorunluluktur.[5] Avrupa’nın stratejik özerkliğine ilişkin tartışmalar, teorik tartışmalardan pratik eylemlere dönüşmeli ve bölgenin potansiyel zorlukları bağımsız bir şekilde aşabilmesini sağlamalıdır.
Yıllardır Avrupa ülkeleri arasında hâkim olan yaklaşım, güvenliği ABD’ye bırakma ve bağımsız değerlendirmeler ve hedefler formüle etmek yerine stratejik düşünceyi dış aktörlere havale etme eğilimi olmuştur. Dış güçlere olan bu bağımlılık öylesine yerleşmiştir ki, “stratejik özerklik” kavramı şüpheyle ve dirençle karşılanmış, bazıları bunu gerçek bağımsızlıktan ziyade bağımlılığa doğru bir hareket olarak görmüştür. Zira birçok Avrupa ülkesi kendi stratejik önceliklerini ve hedeflerini bağımsız olarak tanımlamadan müttefiklerinin çıkarlarını benimsemiştir.
Bununla birlikte AB, güvenlik bağımsızlığını güçlendirmeye ve üye devletler arasında daha yakın işbirliğini teşvik etmeye çalışırken, pragmatik çözümler gerektiren bir dizi pratik güçlükle karşı karşıya kalmaktadır. Kilit engellerden biri, AB’nin güvenlikle ilgili önemli kararlar için üye devletlerin oybirliğini gerektiren karar alma sürecinde yatmaktadır. Bu yaklaşım, AB’nin konsensüs oluşturma taahhüdünü yansıtsa da özellikle hızla gelişen güvenlik tehditleri karşısında hızlı ve kararlı hareket edilmesini engelleyebilmektedir. Günümüz güvenlik sorunlarının dinamik yapısı, çevik karar alma süreçleri gerektirmektedir.
Dahası AB, kendi içinde tutarlı bir güvenlik stratejisinin oluşturulmasını engelleyen önemli bölünmelerle karşı karşıyadır. Başbakan Viktor Orban liderliğindeki Macaristan bu konuda dikkate değer bir örnek olarak öne çıkmaktadır. Orban yönetimi, özellikle Rusya’yla ilişkilere yaklaşımında, AB içindeki uzlaşıdan sürekli olarak ayrılan politikalar izlemiştir. Budapeşte’nin benimsediği bu “Rus yanlısı tutum”, birlik içinde çatlaklar yaratarak ortak bir güvenlik politikası oluşturma çabalarını zorlaştırmıştır.
Buna ek olarak AB içinde önemli muhafazakâr hükümetlerin varlığı da iç dinamiklerin karmaşıklığına katkıda bulunmaktadır. Bu hükümetler ulusal egemenliğe öncelik verme eğilimindedir ve genellikle gücün Brüksel’de merkezileşmesine şüpheyle yaklaşmaktadırlar. Bu hükümetler, AB çapındaki girişimler yerine ulusal çıkarları vurgulayan politikaları savunmakta ve bu da Birlik içinde karar alma süreçleri ve gündem yönelimleri konusunda daha fazla gerilime yol açmaktadır.
Bu önemli zorluklara rağmen Avrupa’nın kendini ortaya koyması ve güvenlik kaderini kontrol altına alması gerektiğine dair artan bir kabul vardır. Öyle görünüyor ki Avrupa nihayet bağımsız hareket etme ve stratejik özerklik ihtiyacının farkına varmaktadır. Bu, tehditleri bağımsız olarak değerlendirme, stratejik hedefleri tanımlama ve bunların nasıl ele alınacağına dair özerk kararlar alma becerisini gerektirir. İleriye dönük olarak Avrupa ulusları, bağımsız stratejik düşünceye ve Avrupa’nın kendine özgü güvenlik sorunlarının net bir şekilde anlaşılmasına dayanan daha proaktif ve iddialı bir güvenlik yaklaşımı benimseyebilirler.
[1] “Germany’s Scholz Calls for Urgent ‘Mass Production’ Of European Arms”, France 24, https://www.france24.com/en/europe/20240212-germany-scholz-mass-production-european-arms-defence, (Erişim Tarihi: 15.02.2024).
[2] “Trump Says He Would Encourage Russia to ‘Do Whatever the Hell They Want’ To Any NATO Country That Doesn’t Pay Enough”, CNN, https://edition.cnn.com/2024/02/10/politics/trump-russia-nato/index.html, (Erişim Tarihi: 15.02.2024).
[3] “Germany’s Scholz Fires Back at Trump”, Politico, https://www.politico.eu/article/germanys-scholz-fires-back-at-trump/, (Erişim Tarihi: 15.02.2024).
[4] “US Senate Passes Aid Bill for Ukraine, Israel and Taiwan but Prospects Uncertain in House”, France 24, https://www.france24.com/en/americas/20240213-house-speaker-rejects-ukraine-aid-package-as-senators-grind-through-votes, (Erişim Tarihi: 15.02.2024).
[5] “Europe Must Spend More on Defense, Metsola Says”, Politico, https://www.politico.eu/article/europe-must-stand-strong-without-the-us-metsola-says/, (Erişim Tarihi: 15.02.2024).