ABD Dış Politikasında Çin’in Yeri ve Önemi

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Çin, her geçen gün uluslararası sistemde kendisinden söz ettirmektedir. Pekin, küresel siyasette daha etkin bir aktör olma yolunda hızla ilerlemektedir. Çin tarafından Batı’ya ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) karşı Küresel Güney üzerinden eşitlik söylemleri sıklıkla dile getirilmektedir. Ancak Washington, küresel hegemonyasını korumak istemektedir. Dolayısıyla iki aktör arasındaki rekabetin şiddeti artan bir ivmeyle devam etmektedir.

Çin-ABD arasındaki rekabetin şekillendiği en önemli coğrafyalardan biri ise Güney Çin Denizi’dir. Zira Pekin, Kuşak ve Yol Girişimi’yle küresel bir ağ oluşturmaya ve ticaretini genişletmeye çalışmaktadır. Söz konusu ticaret için bölgedeki boğazların oldukça kritik bir öneme sahip olduğu ileri sürülebilir. Burada vurgulanması gereken husus Washington yönetiminin boğazları kontrol etme çabasıdır. Mevzubahis çaba bölge devletleriyle çeşitli konularda işbirliği yaparak gerçekleştirilmektedir. Bu noktada ABD’nin amacının Çin’in hareket alanını engellemek olduğundan bahsedilebilir.

Washington yönetimi, temelde Pekin’in ekonomik kalkınmasını engellemeyi hedeflemektedir. Bu bağlamda Çin’in daha fazla güçlenmeden önüne set çekilmesi, Amerikan dış politikasının önceliklerindendir. Buna karşılık Pekin yönetimi, Kuşak ve Yol Girişimi aracılığıyla kendisinin başat rol oynadığı güvenli bir küresel ağın alt yapısını inşa etmeye çabalamaktadır. Dolayısıyla Çin’in pasif bir tutum yerine her geçen gün proaktif bir dış politikaya yöneldiğinden bahsetmek mümkündür. Nitekim kalkınmayla olan ilişkilerinden dolayı Pekin’e göre küresel güvenlik doğrudan ulusal güvenlikle ilgilidir.

Pekin’in yükselişinde iki önemli unsurdan bahsedilebilir. İlki, ülkelerin içişlerine karışmadan çeşitli proje ve fonlar aracılığıyla siyasi nüfuzunu genişletmesidir. İkincisi ise ekonomik gücünü askeri güce çevirme çabasıdır. Zira Çin, 2049 hedefine doğru giderken geçmişteki yenilgilerin benzerini yaşamamak için güçlü bir ordusunun olması gerektiğini savunmaktadır. Çin’in bu konuda hızlanan adımları, rakibi ABD’nin de dikkatini çekmektedir. ABD Savunma Bakan Yardımcısı Kathleen Hicks’in Çin’le olan stratejik mücadelelerinde yenilik yapma zorunluluğunu vurgulaması,[1] bu durumu kanıtlar niteliktedir. Buradan hareketle Çin Ordusu büyüse de ABD’nin teknolojik üstünlüğünü kaybetmemek için çeşitli girişimlerde bulunması muhtemeldir.

Çin, küresel siyasetteki konumunu güçlendirirken uluslararası işbirliğine ve potansiyel ortaklıklara vurgu yapmaktadır. Burada yeni bir düzeni hedefleyen Pekin yönetiminin BRICS aracılığıyla Küresel Güney üzerinden bir inşa çabası olduğundan bahsedilebilir. Zira ABD’nin önalıcı politikalarıyla Çin’i sınırlama girişimleri, mevcut sistemde 2049 hedefini zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla Çin’in yeni müttefiklerle birlikte Batılı aktörlerin etkisini kırmaya çalıştığı ileri sürülebilir. Nihayetinde ABD’nin Güney Çin Denizi’ndeki askeri işbirlikleri Pekin’in tutumunun sertleştirmesine sebep olmaktadır.

Washington yönetimi, bölgede Çin’in etkin güç olmasını engellemek için Pekin’in rakipleriyle özellikle askeri anlamda işbirliği içerisine girmektedir. Buna karşı Pekin’in potansiyel ortaklarına karşı da baskıyı arttırmaktadır. Washington yönetiminin Kuzey Kore’yi Rusya’ya silah satmaması konusunda uyarması,[2] mevzubahis baskıya örnek olarak gösterilebilir. Buna karşılık ABD’nin Tayvan’a Yabancı Askeri Finansman Programı kapsamında ilave 80 milyon dolarlık askeri yardım paketini onaylaması,[3] Washington yönetiminin Çin’in rakiplerine karşı desteğini gösteren önemli bir örnektir. Burada üzerinde durulması gereken husus ise Washington yönetiminin Tayvan’ı Çin’in “yumuşak karnı” olarak görmesidir.

ABD’nin rakibini yıpratma çabası sadece Tayvan üzerinden şekillenmemektedir. Washington, bir taraftan Pekin’in rakiplerine desteğini arttırırken, diğer taraftan da rakibinin uluslararası kamuoyundaki meşruiyetini zayıflatmaya çabalamaktadır. Bu bağlamda Pekin’in “Tek Çin” politikasının hassasiyetini gören Washington, bu politikayı baltalamaya yönelik girişimlerde bulunmaktadır. ABD’nin Çin’e yönelik zorlayıcı tavrı karşısında Pekin’in ihtiyatlı bir tutum sergilediğinden bahsetmek mümkündür.

Sonuç olarak Çin, ekonomik gücünü diplomatik güce çevirmeye çabalarken Batı’nın öncülüğündeki tek kutuplu uluslararası sistemi zorlamaktadır. Hegemonyasını kaybetmek istemeyen ABD, Çin’le stratejik rekabete girişmiştir. Pekin-Washington rekabetinin şekillendiği asıl coğrafyanın Güney Çin Denizi olduğu ileri sürülebilir. Çin’in yükselişinin temelinde ekonomik kalkınma vardır. ABD, bölgedeki boğazları tutarak Çin’in ticaretini engellemeyi hedeflemektedir. Washington yönetiminin rakibini zayıflatmak için onun zayıflıklarını kullandığını ve Çin’in uzun vadedeki planlarını baltalamaya çalıştığını söyleyebiliriz. Tüm bunlara karşılık Çin, ABD’nin zorlayıcı tavrına karşılık küresel nüfuzunu arttırmaya devam etmektedir.


[1] “US To Counter Growing Size of China’s Military With ‘Autonomous Systems’”, Aljazeera, https://www.aljazeera.com/news/2023/8/29/us-to-counter-chinese-militarys-scale-advantage-with-autonomous-systems, (Erişim Tarihi: 29.08.2023).

[2] “US Warns N Korea Against Selling Weapons to Russia for Ukraine War”, Aljazeera, https://www.aljazeera.com/news/2023/8/30/us-warns-north-korea-against-selling-weapons-to-russia-for-ukraine-war, (Erişim Tarihi: 30.08.2023).

[3] “US Approves Military Aid for Taiwan Under Programme for Sovereign States”, Aljazeera, https://www.aljazeera.com/news/2023/8/31/us-approves-military-aid-for-taiwan-under-programme-for-sovereign-states, (Erişim Tarihi: 31.08.2023).

Benzer İçerikler