Rusya ile NATO Sıcak Çatışmaya Girer mi?

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

20 Haziran 2023 tarihinde yaptığı açıklamada Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) Ukrayna’daki savaşı sona erdirmeye karşı çıkmasının savaşa dahil olmayı planlaması anlamına geleceğini dile getirmiş ve Moskova yönetiminin böylesi bir senaryoya hazır olduğunu belirtmiştir.[1] 22 Haziran 2023 tarihinde ise Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova, Batı’nın agresif politikalarının nükleer güçler arasında çatışmaya yol açabileceği uyarısında bulunmuştur. Bu kapsamda Zaharova, yaşanabilecek krizlerin sorumluluğunun Batı’ya ait olduğunu öne sürerek şu açıklamayı yapmıştır:[2]

“En büyük risk, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve NATO’nun Rusya’yı Ukrayna’da stratejik bir yenilgiye uğratmak için saldırgan politikalarıyla kendilerini kışkırtmaya devam etmeleri ve askeri çatışmanın derinlerine çekilmeleridir.”

Moskova’dan Batı’yla sıcak çatışma yaşanabileceği yönünde gelen peş peşe açıklamaların son derece dikkat çekici olduğu söylenebilir. Dahası Rusya’nın söz konusu çıkışlarındaki nükleer çatışma riski vurgusu da oldukça mühimdir. Bu noktada tartışmaya açılması gereken soru, Rusya ve NATO’nun birbirleriyle sıcak çatışmaya girmeyi göze alıp alamayacağıdır.

Bilindiği üzere Moskova yönetimi, Vladimir Putin’in Rusya Devlet Başkanı olmasının ardından Sovyetler Birliği’nin dağılmasının yarattığı travmayı aşmış ve uluslararası politikadaki eylemleri esnasında “büyük güç” statüsüne sahip olduğunu kanıtlama arzusuyla hareket etmiştir.

Bu kapsamda Kremlin, “Primakov Doktrini” olarak da bilinen “Yakın Çevre Doktrini” çerçevesinde post-Sovyet coğrafyadaki nüfuzunu sürdürme gayreti göstermiştir. Dolayısıyla Rusya, eski Sovyet ülkelerinde Batı yanlısı yönetimlerin oluşmasının engellenmesine dönük bir strateji yürütmüştür. Buna karşılık Avrasya coğrafyasındaki etkisini arttırmayı küresel liderliğinin ön koşulu olarak gören ABD, bir yandan renkli devrimleri desteklemek suretiyle post-Sovyet coğrafyada Batı yanlısı rejimlerin oluşmasını sağlamaya çalışmış; diğer taraftan Soğuk Savaş sonrasında Rusya’ya verilen güvencelerin ihlal edilerek NATO’nun doğuya doğru genişleme politikasını teşvik etmiştir.

Tahmin edileceği üzere Rusya, NATO’nun doğuya doğru genişlemesini kendisine uygulanan çevreleme politikasının bir parçası olarak değerlendirmiştir. Bu çerçevede NATO’nun 2004 yılında Romanya ve Bulgaristan’ı üye olarak kabul etmesinin Moskova yönetimi açısından bir sınır haline geldiği ifade edilebilir. Zira Rusya, söz konusu devletlerin üyeliklerinin ardından NATO’nun eski Varşova Paktı üyeleri arasında genişleyebileceği azami sınırlara ulaştığını düşünmüştür. Buna bağlı olarak devam eden süreçte Batı’nın Rus yakın çevresindeki etkisini arttırmasını savaş sebebi şeklinde algılayacağını ortaya koymuştur. Çünkü Moskova yönetimi, Batılı aktörlerin NATO genişlemesi aracılığıyla Rusya’yı Karadeniz üzerinden kuşattığını düşünmeye başlamıştır.

Kremlin yönetiminin mevzubahis duruma karşı en somut tepkisi ise 2008 senesinde Gürcistan’ın Batı yöneliminin önüne set çekmek maksadıyla gerçekleştirdiği askeri müdahaledir. Rusya-Gürcistan Savaşı’ndan altı yıl sonra da Rusya, Ukrayna’nın Avrupa Birliği (AB) ve NATO yönelimine tepkisini Kırım’ı uluslararası hukuka aykırı bir biçimde ilhak ettiği ve Ukrayna’nın doğusunda de facto bir durum yaratmaya çalıştığı askeri müdahaleyle bir adım daha ileri taşımıştır. Dahası Kiev yönetiminin NATO ve AB yönelimleri, 24 Şubat 2022 tarihinde başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı’nın patlak vermesinde de belirleyici rol oynamıştır.

Kuşkusuz Moskova ile Kiev arasında tarihsel pek çok sorun bulunmaktadır. Fakat Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik müdahalesinin en önemli tetikleyicilerinden biri, NATO’nun genişleme stratejisinin Soğuk Savaş sonrasında “tampon bölge” vasfı üstlenen ülkelerin bu niteliklerinin ortaya kaybolmasına sebebiyet vermesidir. Dolayısıyla Kremlin, yalnızca Ukrayna’yla değil; aynı zamanda Batı’yla ve haliyle NATO’yla savaştığına inanmaktadır.

Mevzubahis inancın doğruluk payının bulunduğunu da vurgulamak gerekmektedir. Zira mevcut durumda Ukrayna’nın direnci, çoğunluğu NATO üyesi olan Batılı değerleri içselleştirmiş devletlerin yardımlarına bağlıdır. Elbette savaşın akıbetini de yardımların sürekliliğinin belirleyeceği açıktır. Benzer bir biçimde bu aktörlerin Moskova yönetimine hedef alan yaptırımları da Rusya’nın uluslararası toplumdan izole olmasına yol açmaktadır. Bu nedenle de bir anlamda Batı’nın Rusya’ya karşı bir vekalet savaşı yürüttüğü öne sürülebilir. Moskova ise “Gerasimov Doktirni”ne de uygun bir biçimde hibrit savaş yürütmektedir. Bu kapsamda bir yandan Ukrayna’daki Rus kökenli ayrılıkçıları desteklemekte; diğer taraftan da asaleten savaşta kullandığı askeri unsurlardan yararlanmaktadır.

Esasen Rusya’nın savaşın başında ortaya koyduğu Ukrayna’nın tam ölçekli işgali ve Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenski’nin devrilmesi hedefinden uzaklaşması da Rusya-Batı rekabetinin bir neticesidir. Gelinen nokta itibarıyla Moskova yönetimi, kısa süre içerisinde elde etmeyi planladığı zaferden çok daha uzak bir konumdadır. Üstelik savaşın uzun yıllar devam edecek bir yıpratma savaşına dönüştüğü, bilhassa ABD ve İngiltere’nin stratejinin bu yönde olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Lavrov ve Zaharova’nın bahse konu olan açıklamaları da bundan kaynaklanmaktadır.

Rusya, sürecin NATO’yla sıcak çatışmaya evrilebileceği imasında bulunmakta ve bunu söylerken de savaşın başından beri dönem dönem dile getirdiği “nükleer savaş” kozunu elinde tuttuğunu göstermektedir. Bir anlamda Kremlin yönetimi, açıkça dile getirmese de örtülü olarak Rusya’nın Ukrayna’da yenileceği bir savaşın tüm dünyanın kaybettiği bir sürece kapı aralayacağını ima ederek Kiev’e verilen desteğin kesilmesini talep etmektedir.

Bu noktada ifade etmek gerekir ki; Rusya-NATO Savaşı’nın yaşanması ve bu bağlamda tarafların sıcak çatışmaya girmesi beklenmemektedir. Zira bu iki taraf açısından da rasyonel değildir. Çünkü Rusya-NATO Savaşı, yıkımının ulaşacağı boyut öngörülemeyecek çatışmalara sebebiyet verecektir. Zira bu, “Üçüncü Dünya Savaşı” demektir.

Sonuç olarak gerek Lavrov’un gerekse de Zaharova’nın açıklamaları, Rusya’nın Ukrayna’da Batı’yla savaştığına dair inancından kaynaklanmaktadır. Moskova, bu açıklamalar vesilesiyle NATO’yu asaleten savaşın içine çekebileceği yönünde bir blöf yapmakta ve “nükleer tehdit” vurgusuyla el yükseltmektedir. Lakin tarafların sıcak çatışmaya girmesi beklenmemektedir. Çünkü bu, rasyonel bir seçenek değildir.


[1] “Лавров: НАТО хочет воевать на Украине, Москва к этому готова”, Vesti, https://www.vesti.ru/article/3413594, (Erişim Tarihi: 22.06.2023).

[2] “US, NATO’s Aggressive Policies May Result in Clash between Nuclear Powers-Russian MFA”, TASS, https://tass.com/defense/1636187, (Erişim Tarihi: 22.06.2023).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.

Benzer İçerikler