2010 yılında yaşanan Arap Baharı neticesinde gelişen olaylar sonrasında Ortadoğu coğrafyasından kaynaklanan bir göç hareketi başlamıştır. Özellikle de Afganistan gibi ülkelerde yaşanan olaylar sonrasında yeni göç dalgaları meydana gelirken; bölgede istikrarın sağlanamaması, bu göç hareketlerinin günümüzde bile devam etmesine neden olmaktadır. Öte yandan 2022 yılının başında Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri müdahalesiyle birlikte bu göç dalgalarına bir yenisi daha eklenmiştir. Bilhassa Ukrayna’daki savaştan kaçan Ukraynalılar, Avrupa ülkelerine yönelirken; savaş karşıtı Rusların da bu dalgaya dahil oldukları bilinmektedir.
Sığınmacılar açısından konumu itibariyle bir transit ülke olan Yunanistan, bu dönemde Avrupa Birliği (AB) üyeliğinin de etkisiyle hedef ülke haline gelmiştir. Özellikle de İtalya ve İspanya gibi AB üyesi devletlerle beraber bu göç dalgalarını ilk karşılayan ülkelerden olması hasebiyle Yunanistan, sığınmacı krizinde kilit ülke olarak ön plana çıkmıştır. Nitekim bulunduğu konum itibarıyla Ege Denizi ve Akdeniz’e kıyıdaş olması, Yunanistan’ın önemini arttırmıştır.
Bu konuda Atina yönetiminin AB müktesebatına uygun hareket etmesi gerekmektedir. Ancak son dönemde Yunanistan merkezli gelişmelere bakıldığında, sığınmacılar açısından vahim bir tablonun ortaya çıktığı görülmektedir. Zira Yunan yetkililerin Ege Denizi’nde uyguladığı “geri itme” politikası, ölümlere varan sonuçlar doğururken; mevcut sığınmacı kamplarında da durumun farklı olmadığı belirtilmektedir.[1]
Çeşitli sivil toplum kuruluşları, yaşanan insan hakları ihlallerini birtakım raporlar çerçevesinde gündeme getirmiştir. Bu kamplarda açlık krizinin yaşandığı ifade edilirken; hükümetin mevzubahis iddiaları reddettiği görülmektedir.[2] 2009 yılının sonunda yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması’na göre AB üye ülkeleri, sığınmacıların geri gönderilmemesini içeren şartı kabul etmektedir. Bunun da ötesinde, 1951 yılında imzalanan Cenevre Sözleşmesi’ne göre, ülke sınırlarına ulaşan sığınmacıların geri gönderilememesi gerekmektedir.
Anlaşılacağı üzere, Yunanistan’ın göçmen politikası hem AB hukukuna hem de uluslararası hukuka aykırıdır. Dahası Atina yönetiminin son dönemde Meriç sınırını güçlendirme gayreti içerisinde olduğu da görülmektedir. Bunu yaparken de sınıra tel örerek ülkeye dışarıdan kaçak girişleri engellemeyi amaçlayan bir strateji yürütülmektedir. Her ne kadar hedef bir ülkenin düzensiz göçü kontrol alması normal bir durum olsa da Yunanistan’ın bu süreçte sınırda sığınmacılara şiddet uygulayarak geri itme politikasını benimsemesi ciddi bir insan hakları ihlalidir.[3]
Atina, düzensiz göçün ve sığınmacıların ülke ekonomisinde ve güvenliğinde giderek daha fazla yük oluşturduğunu öne sürerek AB’yi devreye sokmak istemektedir. Nitekim Yunanistan, AB’den göç konusunda daha fazla yardım etmesini talep etmiştir.[4] Devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı neticesinde ekonomik bunalımın giderek derinleştiği ve enerji krizi nedeniyle zor günler yaşandığı bir dönemde AB’nin yeni bir göç ve sığınmacı dalgasından kaçınmak istediği açıktır. Bu yüzden de AB yetkilileri tarafından yapılan açıklamalardan Yunanistan sınırının bir Avrupa sınırı olarak algılandığı anlaşılmaktadır.
Anlaşılacağı gibi Atina, göçmen meselesini bir araç haline getirerek sığınmacı krizini AB karşısında bir koz olarak kullanmaktan çekinmemektedir. Bu durum, Yunanistan’ın AB içerisindeki etkisini arttırırken; Atina yönetiminin bazı adımlarının görmezden gelinmesine sebebiyet vermektedir. Bilhassa son dönemde yaşanan vahim olaylara AB’nin sessiz kalması da bunu teyit eder niteliktedir.
Tüm bunlara ek olarak sivil toplum kuruluşları tarafından bu konu üzerinden eleştirilen Yunanistan’ın söz konusu suçlamaları üzerinden atmak için AB’ye çağrıda bulunduğu da anlaşılmaktadır. Zira 2023 yılının başında Meriç Nehri boyunca sınıra örülen dikenli telleri ve alınan tedbirleri, AB ülkelerinin Büyükelçilerine gösteren Atina yönetimi, göçmen konusunda çaba harcadığına üye devletleri inandırmak istemektedir.
Öte yandan gerek Yunanistan’ın gerekse de AB’nin sığınmacılara karşı çifte standart uyguladığını söylenebilir. Bilhassa Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan kaçan Ukraynalılar için sert önlemlerinden vazgeçen Yunanistan’ın Ukraynalılara kamplarda yer açmak için mevcut sığınmacıları yerinden ettiği iddiaları da dikkat çekicidir. [5]
Sonuç olarak Yunanistan’ın göçmen politikasında bir açmazdan bahsedilebilir. Sert önlemlerin artması ve bu süreçte uluslararası hukuka aykırı adımların atılması, söz konusu açmazı gözler önüne sererken; AB’nin bu duruma sessiz kalması da yaşanan sorunun bir başka boyutunu oluşturmaktadır. Bu bağlamda AB’nin göç hareketini önlemek için Yunanistan’a üstü kapalı bir şekilde destek verdiği öne sürülebilir. Öte yandan Ukraynalılar üzerinden uygulanan çifte standardın diğer AB ülkelerinde artış gösteren ırkçılık ve ayrımcılığın bir yansıması olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
[1] Eleni Siapikoudi, “Refugee Crisis: Pushbacks and Harsh Sentences for Refugees”, Friedrich Naumann Foundation, https://www.freiheit.org/greece/refugee-crisis-pushbacks-and-harsh-sentences-refugees, (Erişim Tarihi 03.02.2023).
[2] Helena Smith, “Greek Government Blamed for Hunger Crisis in Refugee Camps”, The Guardian, https://www.theguardian.com/world/2022/jan/24/greek-government-blamed-for-hunger-crisis-in-refugee-camps, (Erişim Tarihi 03.02.2023).
[3] “Greece: Migration Policy Having “Suffocating Effect” on Human Rights Defenders Says UN Expert”, OHCHR, https://www.ohchr.org/en/press-releases/2022/06/greece-migration-policy-having-suffocating-effect-human-rights-defenders, (Erişim Tarihi 03.02.2023).
[4] Costas Kantouris, “Greece Expanding Border Wall, Calls for EU Help on Migration”, The Associated Press, https://apnews.com/article/politics-turkey-government-european-union-greece-europe-271147c8ec3a4c0b85458e25ff52a2aa, (Erişim Tarihi 03.02.2023).
[5] “Hot and Cold: Greece’s Treatment of Ukrainian and NON-UKRAİNİAN REFUGEES”, The New Humanitarian, https://www.thenewhumanitarian.org/news-feature/2022/08/16/Greece-refugees-Ukraine-asylum-system-application, (Erişim Tarihi 03.02.2023).