Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ardından Avrupa Birliği (AB) içerisindeki 27 ülkenin enerji konusunda müşterek bir karar çıkaramadığına tanıklık edilmiştir. Zira birlik üyesi Sırbistan ve Bulgaristan gibi Rusya’yla belirli alanlarda işbirliği geliştiren ülkeler, karar alma süreçlerini etkilemektedir. Bu ülkelere ek olarak Macaristan ve Çekya, AB kararlarına karşı çıkmasa da Rusya’yla işbirliğini sürdürme yanlısı olduklarını belirtmiştir. Bu nedenle de AB içerisindeki 27 ülkenin yekpare bir karara varmasının zorluğu anlaşılmıştır. Çünkü üyelerden herhangi birinin başta Rusya’ya uygulanacak yaptırımlar olmak üzere kararları baltalayıp baltalamayacağı bilinmemektedir. Buna istinaden Almanya ve Fransa bir araya gelerek AB’nin tek tek ülkeler bazında üretici ülkelerle ve ithalat kaynaklarıyla görüşme yapmasının birliğin pazarlık gücünü azalttığını öne sürmüş ve birliğin “tek yüz olarak” bu aktörlerin karşısına çıkması gerektiğini dile getirmiştir.
Hatırlanacağı üzere, AB Komisyonu’nun 25 Şubat 2015 tarihinde Brüksel’de yayınladığı bir raporda, “Çatı Strateji Belgesi” denilebilecek “Avrupa Enerji Birliği”nin kurulmasına yönelik bir vizyon ortaya atılmıştı. Enerji bağımlılığı nedeniyle Rusya’nın Avrupa’da sebep olduğu kriz değerlendirildiğinde, üyelerin neden Avrupa Enerji Birliği konusunda ısrarcı olmadığı ve pratiğe dökemedikleri anlaşılmaktadır.
Bahsi geçen Çatı Strateji Belgesi’nde AB, enerji vizyonu altında üç temel başlık belirlemiş ve birlik ülkelerinin enerji dönüşümlerini özetlemiştir. İlk başlıkta AB’nin Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Japonya ve Çin gibi G7 ülkeleriyle rekabet gücünü artırabilmesi için yüksek enerji fiyatlarının düşürülmesi irdelenmiştir. Bu kapsamda ABD fiyatlarına oranla elektrik toptan satış fiyatlarının %30 ve doğalgaz fiyatlarının iki kat fazla olmasının AB’nin rekabet gücüne olumsuz etkileri incelenmiştir.
İkinci başlıkta ise enerji tedariğinde dışa bağımlılığın azaltılması ve arz ülkelerinin çeşitlendirilmesinin önemi vurgulanmıştı. Dışa bağımlılık konusunda başta Almanya olmak üzere Slovakya, Çekya ve Macaristan’ın Rusya’ya olan enerji bağımlılığının birliğin pazarlık gücünü düşürdüğünden ve ekonomileri olumsuz etkilediğinden bahsedilmekteydi.
Üçüncü olarak ise entegre bir AB enerji piyasası ve şebekelerinin oluşturulması değerlendirilmekteydi. Burada en önemli unsur, AB’nin enerji güvenliğinin sağlanması hedefidir. Eğer AB, 2015 yılında hedeflediği mekanizmalar ve vizyona uygun bir şekilde hareket etmeye başlamış olsaydı, Kuzey Akım-1 ve 2’nin bu duruma gelmeyeceği ve Rusya’ya bağımlı bir AB ülkesinin kalmayacağı söylenebilir. Dolayısıyla AB, enerji krizine hazırlıksız yakalanmayacaktı.
2015 tarihli belgenin enerji güvenliğindeki dayanışma ve karşılıklı güven ilişkisine dayalı bir “enerji birliği”nden bahsetmesi, adeta güncel konjonktürde yaşananların tahmin edildiğini göstermektedir. Bunun en önemli göstergelerinden ilki ise belgede, AB’ye dönük gaz akışının kesilmesi gibi durumlarda üyelerin dayanışma içinde olmasının önemine dikkat çekilmesidir. AB’nin böyle bir senaryoda Güney Gaz Koridoru aracılığıyla Orta Asya ülkeleri üzerinden doğalgaz tedarik etmesi öngörülmekteydi.
İkincisi ise Avrupa’nın kuzeyinde oluşturulan sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) tesislerinin bir benzerinin Orta ve Doğu Avrupa için Akdeniz Bölgesi’ne konumlanması hedefidir. Bu kapsamda yalnızca Portekiz ve İspanya değil; Adriyatik’e kıyısı bulunan ülkelere, Fransa ve İtalya’ya gibi Akdeniz’e kıyısı ve ulaşımı olan her ülkeye Yüzer LNG Depolama ve Gazlaştırma Ünitesi (FSRU) kurulması öngörülmüştür. Buna ek olarak belgede AB seviyesinde çeşitli inisiyatifler alınarak fon sisteminin hazırlanması da düşünülmüştür. Dolayısıyla sadece doğalgaz konusunda değil; nükleer yakıt ithalatının çeşitlendirilmesi için de yeni bir vizyon ortaya konulmuştu.
ABD’den ve diğer ülkelerden LNG ithalatının önündeki her türlü engelin hızla kaldırılması ve LNG çeşitlendirilmesinin artması, birliğin mevcut gelişmeleri öngördüğünü göstermektedir. Bir maddede de birlik sınırları içindeki kaynakların etkin kullanılması ve özellikle de yenilebilir enerji kaynaklarına ve kaya gazına önem verilmesi vurgulanmıştır.
Ayrıca petrol ve doğalgaz depolama tesislerinin kurulması ve güvenli şekilde işletilmesinden de bahsedilmektedir. Bu çerçevede şebekeler aracılığıyla özellikle de kesinti ve kriz dönemlerinde bütün komşu ve AB ülkelerinin hem tek yönlü hem iki yönlü akacak şekilde arz açığının kapatılmasının sağlanmasına değinilmiştir.
Aynı zamanda vizyon belgesinde, AB’nin üçüncü taraflarla imzalayacağı her türlü enerji sözleşmesinin standart hale getirilmesi ve AB mevzuatı uyguluğunun sağlanmasını da garanti edilmişti. Söz konusu durum, bir yandan üye ülkelerin kendileri adına pazarlık etmesini engelleyecek bir süreç olsa da diğer taraftan standart sözleşmelere uyulması sayesinde AB’nin “tek yüz” olmasını sağlayacaktı.
Öte yandan vizyon maddeleri içinde yer alan en önemli hedeflerden biri, tıpkı Almanya ve Fransa’nın gündeme getirdiği gibi kriz dönemlerinde AB üyesi ülkelerin talep birleştirme yöntemiyle ortak alımlar yapmasının öngörülmesidir. Söz konusu durum, arz kaynaklarının ve satıcıların karşısına tek taleple çıkılması anlamına gelmektedir. Kaynağın dağıtımı ise daha sonra AB içerisinde yapılabilecekti. Örnek vermek gerekirse, 5 milyon varillik bir petrol anlaşması, yerine 150 milyar varillik bir petrol sözleşmesi yapılarak daha sonra üye ülkelerin taleplerine göre bu miktarın ülkelere tahsil edilmesi sağlanacaktı. Avrupa Enerji Birliği belgesini, bir şekilde AB’nin itirafı olarak yorumlamak mümkündür. Özellikle de enerji alanında yaklaşık %90 oranında dışarı bağımlı olan AB’nin enerji arz güvenliğinin sağlanması ve sürecin Avrupa enerji birliğine transfer edilerek Avrupa ülkelerinin tek tek görüşmeler yapmasının sona erdirilmesi hedeflenmekteydi.
İlgili belge, Avrupa enerji birliği için özellikle alternatif üreticiler ve alternatif transit ülkelerle işbirliğinin geliştirilmesine yönelik bir doküman niteliği de taşımaktaydı. Avrupa Enerji Birliği Vizyon Belgesi’ne bakıldığında, dört ülkenin isminin stratejik ortaklık çerçevesinde alt alta sıralandığı görülmektedir. Bunlar arasında Cezayir, Azerbaycan ve Türkmenistan ve Orta Asya doğalgazının taşınması için güvenilir transit ülke olarak Türkiye yer almaktadır. Bu dört ülkenin dışında bir ikinci bölge olarak Afrika ve Ortadoğu da vizyon belgesinde yer almıştır.
Trans-Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP) ve Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP) sistemi çerçevesinde Azerbaycan ve Türkmenistan’dan Avrupa’ya uzanan ve “Orta Koridor” denilen güvenilir ve düşük maliyetli bir rota vardır.
Anlaşılacağı üzere, Avrupa Enerji Birliği bağlamında Güney Gaz Koridoru’na gereken önemin verilmesi durumunda, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın hiç çıkmaması bile mümkün olabilirdi. Zira ilgili belgenin 2015 yılında yayınlanmasının bir sebebi de Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesidir. İlhakın ardından AB, Rusya’nın Ukrayna’da bir çatışma yaratacağını öngörmüştür.
Söz konusu enerji birliği kurulmuş olsaydı, Rusya belkide Ukrayna’da bir savaşı göze alamayacaktı. Zira AB’nin Rusya’ya olan bağımlılık oranı %40’tan %15’lere gerilemiş olacaktı. Rus doğalgazına %15 oranında bağımlı bir Avrupa’nın savaştan bu kadar etkilenmesi mümkün olmayacak ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de böyle bir savaşa cesaret edemeyecekti.
AB’nin Güney Gaz Koridoru’nu efektif biçimde kullanması; başta Cezayir, Azerbaycan ve Türkmenistan olmak üzere diğer alternatif Batı Afrika ve Ortadoğu kaynaklarını alması, bu kapsamda Avrupa Enerji Birliği’nin yeniden gündeme getirilmesi, hızlı bir şekilde onaylanması ve ithalatta tek yetkinin bu birliğe devredilmesi için halen geç kalınmış değildir. Süreç, AB açısından bunu kaçınılmaz kılmaktadır. Diğer taraftan bazı siyasi oyunların oynanabileceği de gözden kaçırılmamalıdır. Belgenin ortaya atıldığı dönemde Avrupa Komisyonu Enerji Sorumlusu, Türkmen doğalgazının AB’ye getirilmesi için daha aktif bir rol üstlenilmesi gerektiğini belirtmişti. Lakin bu plan bir şekilde yok edilmiştir. Aynı şekilde AB’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan’ın söylemlerini takip etmesi durumunda, hiç gelmeyecek ve gelse de AB’nin beklentilerini karşılamayacak Doğu Akdeniz doğalgazı ve olmayacak boru hattı hayalleriyle birliğin hedefleri heba edilebilir. Her kim ki bu topluluğu engellerse, Avrupa’nın içine düştüğü ekonomik resesyonunda gerçek sorumlusu olacaktır.
Tüm bu bilgiler ışığında, ilgili belgenin tekrar gündeme getirilmesinin önem arz ettiği ifade edilebilir. Bu bağlamda Avrupa Enerji Birliği’nin bir an önce kurulması ve bu birliğin doğal ortağı olarak başta Azerbaycan ve Türkmenistan olmak üzere bu birliğin destekçisi veya gözlemcisi olarak ön plana çıkan devletlerin bu birliğe katılması, AB’nin enerji krizi için bir çözüm olarak değerlendirilebilir.