Rusya-Ukrayna Savaşı’yla başlayan süreç, enerji güvenliğinin önümüzdeki dönemlerde devletlerin de dış politikalarına yön veren en temel konu olacağını göstermektedir. Özellikle de Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ardından Batılı devletlerin Ukrayna’ya verdiği destek ve bu bağlamda Rusya’ya uyguladığı yaptırımlar, uzun yıllardır bu tarz bir sorunla karşı karşıya kalabileceğini öngören ve buna hazırlık yapan Moskova yönetiminin enerji kartını gerektiğinde kullanabileceği mesajını vermesini beraberinde getirmiştir. Bu da bir silah olarak enerjinin ehemmiyetini gündeme taşımıştır.
Aslında enerjinin silaha dönüştürülmesi ve bu silahın silahın kullanılması yeni bir hadise değildir. Nitekim 2003 yılında Moskova yönetiminin kabul ettiği Enerji Konsepti’nde “Rusya, önemli enerji kaynakları rezervlerine ve ekonominin gelişiminin temeli olan, iç ve dış politikayı uygulamak için bir araç olan güçlü bir yakıt ve enerji kompleksine sahiptir.” cümlesine yer verilmiştir. Böylelikle küresel enerji piyasasında etkin konuma sahip olan Rusya, enerji faktörünün bir hibrit araç veya dış politika aracı olarak kullanabileceğini de tüm dünyaya beyan etmiştir.
Rusya tarafının enerjinin hibrit araç olarak kullanılmasının uygulamalarından biri, Gürcistan-Rusya ilişkilerinin en gergin dönemi olan 2006 yılında yaşanmıştır. Söz konusu dönemde Rusya’nın Gürcistan’ın da dahil olduğu bir projede sorunları çözüme kavuşturduğunu ifade etmesine rağmen Tiflis yönetimi, Moskova’ya yönelik sert açıklamalarda bulunmaktaydı. Bunun karşılığında ise Rusya tarafından Gürcistan’ın Moskova Büyükelçiliği’ne doğalgaz arzı kesilmiştir. Sadece büyükelçilik özelinde yaşanan bu olay, Kremlin yönetiminin hem siyasi hem ekonomik baskı aracı olarak enerji faktörünü kullanabildiğini gözler önüne sermiştir.
Aslında Rusya, geçmişte Ukrayna’ya karşı da benzer hamlelerde bulunmuştur. Örneğin 1993 senesinde Moskova yönetimi, Ukrayna’ya yönelik gaz arzında %25 oranında kesintiye gitmiştir. Resmi açıklamaya göre, kesintinin nedeni ödenmeyen faturalar olsa da kesintinin nükleer silahların teslimine ve Karadeniz Filosu hakkında Rusya’ya verilen ültimatoma dair gerçekleşecek ikili toplantının sadece bir hafta öncesine denk gelmesi, tesadüf olarak yorumlanamaz. 1995 yılında da Moskova, Kiev’i CIS Gümrük Birliği’ne katılmaya ikna etmek amacıyla gaz ihracat fiyatını arttırmıştır. 2006, 2009 ve 2015 yıllarında ise Ukrayna’yla yaşanan taşıma ücreti, gaz fiyatı ve ödenmeyen faturalar nedeniyle kış ortasında Ukrayna’ya yönelik gaz kesintilerine gidilmiştir. Bu aynı zamanda ülkede elektrik kesintilerinin yaşanmasını beraberinde getirmiştir.
Diğer taraftan mesele doğalgazdan ibaret değilidr. Nitekim 2014 senesinde Moskova yönetimi, Ukrayna’nın doğusunda Luhansk ve Donetsk bölgelerindeki Rusya yanlısı ayrılıkçıları desteklerken kömür madenlerini hedef almış ve bu da Ukrayna’nın ulusal enerji sisteminde kırılmalara neden olmuştur.
24 Şubat 2022 tarihinden itibaren ise Rusya Ordusu’nun kontrol altına aldığı yerler arasında öncelikli olarak nükleer enerji santraller ön plana çıkmıştır. 11 Ağustos 2022 tarihinde de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) gündemine gelen Zaporojiya Nükleer Santrali ve çevresinde yaşanan çatışmalar uluslararası kamuoyunu meşgul etmiştir. Yani Rusya-Ukrayna Savaşı, sadece askeri yöntemlerin kullanılmasıyla değil; enerji kartı üzerinden yapılan hamlelere de tanıklık etmektedir.
Dahası pek dile getirilmese de Rusya-Ukrayna Savaşı’nın nedenlerinden biri de enerjidir. Zira Ukrayna’nın AB ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’yle (NATO) yakın ilişki kurmasını sağlayan Rus gazının AB’ye taşınması sürecinde oynadığı transit rol ve 32 bcm/yıl kapasiteli yeraltı depolarının AB’ye yakınlığı, zamanla Moskova açısından rahatsız edici bir husus haline gelmiştir. Çünkü savaş vesilesiyle Moskova, Ukrayna’yı enerji jeopolitiğinden by-pass etmeye çalışmaktadır.
1990’lı yılların ortalarından itibaren Rusya, Avrupa’ya yapılan yılda 150-160 bcm düzeyindeki gaz satışında % 90 oranında bağımlı olduğu, tek başına 132 milyar m3 (bcm) toplam taşıma kapasitesine sahip olan ve Ukrayna-Slovakya üzerinden Avrupa’ya ulaşan başta Dostluk (Brotherhood) olmak üzere, Soyuz (toplam 26 bcm kapasite) ve Northern Lights (toplam 51 bcm kapasite) dahil yılda yaklaşık 210 bcm gaz taşıma kapasitesine sahip üç transit boru hattı sisteminin kritik geçiş ülkesi Ukrayna’nın by-pass edilmesine yönelik projeler geliştirmektedir.
Esasen, Rusya, Viktor Çernomirdin döneminde (1992-1998), dönemin Gazprom Başkanı Rem Vyakhirev’in liderliğindeki ekiple, öncelikle Gazprom içindeki Ukrayna kökenli mühendisleri/çalışanları tasfiye etmeye yönelik bir operasyon başlatmıştır. Ardından Yamal bölgesindeki 11 trilyon m3 (tcm) rezervden üretilecek yaklaşık 70 bcm hacmindeki doğalgazı Ukrayna dışı bir güzergah (Beyaz Rusya-Polonya-Almanya) aracılığıyla Avrupa’ya; daha doğrusu en büyük Rus gazı tüketicisi olan AB üyesi Almanya’ya taşınması için YAMAL I ve Slovakya üzerinden Avusturya’ya uzanacak YAMAL II boru hatları geliştirilmiştir. Yamal I ve II’nin her biri yılda 33 bcm gaz taşıyacak şekilde dizayn edilmiştir.
2000 km uzunluğundaki YAMAL I, 2002 senesinde YAMAL-Avrupa adıyla devreye alınmış ve Rus gazı, Almanya’ya ulaştırılmaya başlanmıştır. Fakat Ukrayna ve Polonya, o dönemde zaten Türkiye ile ABD tarafından geliştirilen “Doğu-Batı Enerji Koridoru”nun en önemli iki projesi Bakü-Tiflis Ceyhan (petrol) ve Türkmen (gaz) Boru Hattı projeleriyle rekabet halindeyken; Kafkas petrollerinin Odessa-Brody-Gdansk Petrol Boru Hattı’yla Baltık Denizi’ne ulaştırılması amacıyla yeni ve üstelik 35 milyon tonluk Baltık-Karadeniz petrol piyasasında Rusya’yı tehdit eden bir proje geliştirince Moskova, Polonya-Almanya güzergahı karşısında bizzat desteklediği Beyaz Rusya-Polonya-Slovakya-Avusturya güzergahını izleyecek YAMAL II Hattı’nın yapımına izin vermeyerek projeyi baltalamayı tercih etmiştir.
Bir anlamda Ukrayna’nın hamlelerinden yorulan Rusya, YAMAL II Hattı’nı Polonya’yla birlikte 2013 senesinin Ağustos ayında yeniden gündeme getirmiş; ancak her iki ülkeye de güveni kalmadığı için ikinci hattı tamamen planlarından çıkarmıştır. Yıllarca çürümeye terk edilen Odessa-Brody Hattı, bitiminden yaklaşık dört yıl sonra yine Ruslar tarafından bu kez sadece Brody-Odessa olarak Kazak ve Rus petrollerinin Karadeniz üzerinden dünya piyasalarına ulaştırılması için tersine kullanılmaya başlanmıştır. Ancak Rusya’nın Ukrayna’ya transit gaz taşımacılığındaki bağımlılığı sona ermemiştir. Bu bağlamda Ukrayna’yı by-pass etmeyi kafasına koyan Moskova, Avrupa gaz ihtiyacını karşılama noktasında tekel olma arzusuyla Kiev yönetimini hedef almıştır. Zira 2005-2006 ve 2008-2009 yıllarında Rusya, Ukrayna’yla doğalgaz mücadelesi vermiş ve bu süreçte söz konusu ülkenin by-pass edilmesi gerektiği fikrini içselleştirmiştir.
Sonuç olarak enerjiyi önemli bir silah olarak kullanan Rusya, bu kozu elinde bulundururken hem tekel olmak istemekte hem de diğer devletlere olan bağımlılığını ortadan kaldırmanın yollarını aramaktadır. Moskova’nın enerji bağlamında by-pass etmek istediği aktörlerin başında ise Ukrayna gelmektedir. Dolayısıyla Rusya-Ukrayna Savaşı’nın tek nedeni Ukrayna’nın by-pass edilmesi hedefi olmasa da en önemli sebeplerinden biri budur.