Yaklaşık üç aydır devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı’nda gelinen noktada Rus Ordusu, ülkenin doğusuna odaklandı. Bu kapsamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Rusya’nın olası hamlelerine ve Ukrayna’daki savaşın gidişatına yönelik Avrupa ve Dış Politika Helen Vakfı Uluslararası İlişkiler Uzmanı Bledar Feta’nın görüşlerini dikkatinize sunmaktadır.
Rus güçleri saldırılarını Ukrayna’nın doğusunda sürdürüyor. Savaşa dair yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in çok hassas bir durumda olduğu anlaşılıyor. Savaşla ilgili oluşturduğu zaman çizelgesinin dışına çıktı ve zafere ulaşmanın kolay ve hızlı bir yolun olmadığını; ancak savaşı kaybetme senaryosunun onun için kabul edilemez bir ihtimal olduğunu düşünüyor. Kremlin, mevcut durumda savaşa yönelik hedeflerini sahadaki süreç doğrultusunda belirliyor. Dolayısıyla Rusya’nın Kiev’in işgal edilmesi ve Ukrayna Hükümeti’nin düşürülmesine yönelik hedeflerinden vazgeçtiğini veya en azından gerekli koşullar sağlanana kadar bu hedefleri ertelediğini söyleyebiliriz. Bu durumda Putin, Ukrayna’yı “Nazilerden arındırdıktan” ve ülkenin tarafsızlığını sağladıktan sonra savaşı sona erdirmeye karar verebilir. Ancak bu senaryoda bile asıl sorun, Ukrayna’nın işgal altındaki toprakları olacaktır. Putin, Ukrayna’da binlerce Rus askerin öldürülmesi karşısında hiçbir şey kazanamayacağı bir barış anlaşmasını asla kabul etmez.
Rus Ordusu, Ukrayna’da gözünü ülkenin doğusuna doğru çevirdi. Ukrayna’daki savaş nereye doğru gidiyor? Nasıl görüyorsunuz?
Rus Ordusu’nun Ukrayna’nın doğusuna yoğunlaşması ve güneydeki bölgelerde tam kontrolü ele geçirmeye dönük girişimlerde bulunması, işgal altındaki Ukrayna topraklarının doğrudan Rusya’ya bağlanması için bir hamle olarak okunabilir. Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk şehirlerini Kırım’ın güney bölgesine bağlayan kara koridorunun işgal edilmesi, Putin’in Ukrayna’yı neo-Nazilerden kurtarma iddiasını gerçekleştirmesine yardımcı olmakla kalmayacak; aynı zamanda Rusya için daha elverişli bir barış anlaşması için koşullar yaratacaktır. Eğer Putin’in ülkenin doğusu ve güneyi için belirlediği planlar da başarısız olursa, Rusya kendisini zayıf bir konumda bulacaktır. Böyle bir durum nükleer savaş olasılığı da dahil olmak üzere bir saldırı riskini arttıracaktır. Kremlin, sözde “gerilimi azaltmak için tırmandır” stratejisini zaten kullandı. Bu nedenle Rusya, savaşı kendi lehine olan koşullarda sona erdirmeyi umarak, erken bir stratejik olmayan nükleer saldırı tehdidinde bulunabilir.
Batı’nın Ukrayna’ya yönelik mevcut yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?
Batılı güçler, “bütün yumurtaları tek sepete koymaya çalışıyor” gibi görünüyor. Putin’in Ukrayna sınırlarını aşan hegemonik hırsları nedeniyle Ukrayna’nın Rusya’ya yenilmemesi gerektiği konusunda Batı’da bir fikir birliği var. Bu gerçek, AB elit görüşünü Rusya karşıtı çizgide pekiştirdi. Rusya’ya yönelik AB içi bölünmenin azaltılması ve yaptırımların seviyesi doğru yönde ama bu uyumun ne kadar sürdürülebileceği ve uyumun yalnızca Avrupa Birliği’nin (AB) bu çatışmadan daha güçlü bir şekilde çıkması için yeterli olup olmadığı konusunda soru işaretleri var. Ayrıca AB’nin Ukrayna’ya yönelik yaklaşımının birçok sınırı var. Bunlardan ilki; Batı desteğinin genel bir çatışma tehlikesi ortaya çıktığında sona erme olasılığıdır. Diğer bir sınırlılık ise karşılıklı bağımlılık durumuyla ilişkili olarak enerji alanında yatmaktadır. Ancak savaş, bağımlılığın tek yönlü olduğunu göstermiştir. Dolayısıyla AB’nin güvenlikle ilgili her durumdaki konumu, kuruluşun bu alanda sahip olduğu yeteneklere göre değerlendirilmelidir. Kararlar öncelikle üye devletler tarafından alındığından AB’nin savunma ve güvenlik konularında sınırlı yetkileri vardır. Bu kapsamda Ukrayna’daki gelişmelerden sonra “Avrupa Savunma Birliği” fikrinin hayata geçirilmesi ihtiyacının doğduğunu söyleyebiliriz.