Bağımsızlığının 30. yıldönümünü kutlayan Özbekistan iki önemli süreci bir anda yaşıyor: “Yeni Özbekistan” ve “Üçüncü Rönesans”. Özbekistan’ın bağımsızlık sonrası geçiş döneminin sonu ve yeniden uyanışı anlamına gelen bu iki kavram, aslında tek bir noktaya çıkıyor; “Büyük Özbekistan”. Bu noktada “Yeni Özbekistan”, “Yeni Dünya Düzeni” inşa sürecinde Özbekistan’ın güçlü bir şekilde yer almasını hedefleyen “Yeniden Doğuş/Yeniden Uyanış” hareketi olarak kendisini gösteriyor.
Başta yakın çevresi olmak üzere, Orta-Güney Asya’yı merkeze alan bu yeni jeopolitik yönelimde “biz” vurgusu oldukça önemli. Zira “Yeni Özbekistan”ın 2016’dan bu yana uygulamaya koyduğu politikalarda ortak duruş ve kollektif liderlik; bölgesel refah, istikrar ve güvenlik sağlanmadan küresel barışın tesis edilemeyeceği yönünde bir iradeyi esas almış vaziyette; özellikle de Soğuk Savaş sonrası Asya’yı hedef alan ve her geçen gün ivme kazanan “jeopolitik depremler” sürecinde. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Sayın Şevket Mirziyoyev’in ilerici, yüksek öngörüye sahip, misyon ruhlu vizyoner liderliği burada bir kez daha karşımıza çıkıyor.
Bu misyonun özeti Asya’nın kalbinde Özbekistan’ı Orta Asya’da entegrasyon süreci ile daha da güçlendirmek, kilit aktör konumuna getirmek ve bölgeyi bir “barış-istikrar-refah-adalet merkez üssü” yapmak olarak ifade edilebilir. Bu noktada “Yeni Özbekistan” ve onun lideri Özbekistan Cumhurbaşkanı Sayın Şevket Mirziyoyev’in güçlü bir merkez-çevre ilişkisini, daha somut bir ifadeyle kendi halkını kazanmaya yönelik devlet-millet anlayışının yanında başta komşularıyla olmak üzere, Orta-Güney Asya bağlamında Türk Dünyasını da merkeze alan ortak güçlü bir merkez inşasını hedeflemesi ve bu yönde en başından itibaren kararlılıkla hareket etmesi oldukça önemli.
Coğrafyanın yitiği durumunda olan “birlik” ve “beraberliği” esas alan bu yapıcı liderlik anlayışı, ortaya konulan somut eylem ve projelerle saygın bir karşılık ve destek bulmuş durumda. Nitekim Özbekistan’ın özelde Orta Asya, genelde dünya siyasetinde artan jeopolitik ve stratejik önem ve saygınlığı bu tespiti teyit etmekte. Hiç kuşkusuz, 2016 tarihi bu bağlamda Özbekistan açısından bir dönüm noktası olarak karşımıza çıkıyor. Bu tarih, aynı zamanda Özbekistan-Türkiye ilişkileri açısından da yeni bir doğuma işaret ediyor. Bu yönüyle 2016, Taşkent-Ankara hattı açısından da bir “Yeni Rönesans” süreci ile eşdeğerdir.
2016: Ankara-Taşkent Hattında Yeniden Doğuş
25. Yıldönümünü kutladığımız “Ebedi Dostluk ve İşbirliği Antlaşması” da Sayın Mirzoyev’in 2016’daki liderliğiyle birlikte gerçek anlamını bulmuş durumda. Zira 2016 ve sonrası itibarıyla iki ülke arasında yaşanan gelişmeler ilk 25 yıla göre çok daha hızlı ve somut anlamda bir stratejik boyut ve ivme kazanmış durumda. “Siyasi”, “iktisadi”, “güvenlik”, “eğitim-kültür” sütunları üzerinde güçlü bir derinleşme-genişleme eğilimi gösteren bu süreç, “Yeni Özbekistan Hareketi”nin lideri Sayın Şevket Mirziyoyev ile Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın çabaları doğrultusunda her geçen gün daha da kurumsallaşmakta.
Her iki liderin sergilediği güçlü iradenin ilişkilere kattığı bu dinamizm daha ilk etapta, 2017 itibarıyla, Ankara-Taşkent hattındaki işbirliğini “stratejik ortaklık” düzeyine taşımış bulunuyor. Bu kapsamda Özbekistan ile Türkiye arasında kurulan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi (YDSK) ile güçlü bir kurumsallaşma sürecine giren ilişkilerde, başta liderler bazında ön plana çıkan karşılıklı ziyaretlerin süreci daha da hızlandırmış durumda. Nitekim 2020 yılının Şubat ayında ilk zirvesi gerçekleştirilen YDSK’nın ikinci zirvesinin 2021 yılında gerçekleştirilmesi planlanırken, 22-23 Temmuz 2019 tarihlerinde Ankara’da Türkiye-Özbekistan Karma Ekonomik Komisyonu V. Dönem Toplantısı gerçekleştirildi.
Özbekistan ile Türkiye, özellikle “Yeni Özbekistan Hareketi” çerçevesinde ortaya koyulan vizyoner bakış açısı, yapıcı, birleştirici ve dengeleyici dış politika anlayışı sayesinde doğu-batı bağlamında da iki sütunlu bir köprü oluşturmakta. Bilindiği üzere Özbekistan ve Türkiye; Avrupa, Kafkasya, Hazar, Orta Asya, Güney Asya ve Çin güzergâhında ortak bir jeopolitik hat üzerinde bulunmakta. Türkiye ve Özbekistan eski Sovyet alanı üzerinden Rusya-Çin ve ABD-AB blokları arasında uzanan hatta dengesizliğin dengeleyicisi bir güven merkezi alanı olmaya aday bir jeopolitik-stratejik hat olarak karşımıza çıkmakta. Özbekistan’ın Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), Türkiye’nin Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ve AB süreci başta olmak üzere, bölgesel-uluslararası örgütlerde sahip oldukları pozisyonlar bu açıdan oldukça önemli bir yere sahip.
Tehditler-Fırsatlar Bağlamında Yeni Özbekistan-Türkiye
Dünya ekonomisini olumsuz etkileyen Covid-19 salgınının iki ülke arasındaki iktisadi ilişkileri sekteye uğratamaması da taraflar arasında kurulan güçlü iktisadi bağı göstermekte. Türkiye, Özbekistan’ın dördüncü ticaret ortağı olarak önemini korumakta. Ayrıca 2021 yılında 3 milyar dolar olması beklenen ikili ticaret hacminin 2 yıl içinde 5 milyar dolara çıkacağı da tahmin edilmekte. Bunun dışında Türkiye-Özbekistan ilişkilerinde tekstil bazlı ön plana çıkan yatırımlar ve işbirliklerinin enerji sektörüne doğru kaymaya başlaması, küçük ve orta ölçekli sanayi bağlamında kendisini gösteren işbirlikleri ve yatırımlar da, bu yeni dönemi ayırt edici gelişmeler olarak değerlendirilebilir.
Hiç kuşkusuz Türk Dünyası’nın ve Orta-Güney Asya’nın jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik önemi Kuşak-Yol Projesi, Orta Koridor ve doğu-batı arasında kurulan bağlantılarla daha da pekişecek. Kuşak-Yol Projesi, bölge ülkeleri arasındaki işbirliğini sağlayacak ve gerçek potansiyellerini ortaya çıkarabilecek önemli bir proje. Bu vb. projeler karşısında Ankara-Taşkent hattının bölgesiyle birlikte ortaya koyacağı projeler de bu süreçte yapıcı rolleriyle sürecin daha sağlıklı ve güçlü bir şekilde realize olmasında belirleyici olacak. Bu bağlamda söz konusu projelerin, başta ulaşım hatları ve ekonomik koridorlar olmak üzere, bölgesel entegrasyonu daha da teşvik edeceği, güçlendireceği aşikâr. Bu işbirliğinin bölgedeki istikrarsızlıkları bertaraf etmede oldukça önemli olduğu da bilinmekte. Özellikle bölgedeki istikrarsızlık alanlarının işbirlikleri çerçevesinde sürece dahil edilmesi, bölge güvenliği açısından oldukça önemli bir yere sahip. Bu bağlamda karşımıza çıkan ilk adres ise hiç kuşkusuz Afganistan.
Stratejik Ortaklığın Geleceğinde Afganistan Sorunu
Özbekistan’ın hem Türkiye hem de bölgedeki diğer aktörlerle sağlıklı ilişkiler kurabilmesinin yolu Afganistan’ın barışından geçiyor. Dünyadaki Afrika-Ortadoğu merkezli güvenlik sorunlarının Afganistan’a doğru kaymaya başladığı bir dönemde Özbekistan ile Türkiye arasındaki işbirliği, tehditlerin bertaraf edilmesi noktasında büyük önem taşıyor. Özellikle de Türkiye’nin gelişen savunma sanayisi ve terörizmle mücadele tecrübesi, bu konuda önemli bir yere sahip.
Bölgede DEAŞ ve diğer radikal terör örgütlerine karşı Taşkent-Ankara hattında kurulan stratejik ilişkiler her geçen gün daha da değerli hale gelmekte. Bu noktada bölgesel entegrasyonun sağlanması ve Orta Asya’nın potansiyelini tam manasıyla kullanabilmesi için Afganistan’da güvenlik ve istikrarın sağlanması büyük bir ehemmiyet arz ediyor.
Orta Asya’nın Güney Asya’yla arasındaki koridor olan Afganistan’da yaşanan gelişmeler, bölgedeki kırılganlığı arttırırken; Özbekistan, küresel ve bölgesel politikalarıyla Afganistan’da barışın sağlanmasında öncü bir aktör olabilir. Bu noktada 15-16 Temmuz 2021 tarihlerinde Sayın Mirziyoyev’in başkanlığında düzenlenen “Uluslararası Orta ve Güney Asya: Bölgesel Bağlantısallık. Sınamalar ve Fırsatlar Konferansı”, Özbek liderin inisiyatif alabildiğini tüm dünyaya gösterdi. Farklı aktörleri bir araya getirme başarısı sergileyen Özbekistan, bölgesel işbirliği ve entegrasyonu güçlendirerek kırılganlığı ortadan kaldıran ve depremleri engelleyen yapıcı bir güç olarak öne çıktı.
Günümüzde Özbekistan’ın, Türkiye’nin ve Avrupa’nın yaşanmasını istemediği olay, Afganistan merkezli bir göç dalgasıdır. Özellikle Afganistan’da yaşanan çatışmalar neticesinde artan bu ihtimale karşı, en güçlü reçeteyi Sayın Mirziyoyev’in sunduğu görülmektedir. Afganistan’dan istikrarın sağlanması, Kabil’in ayakları üzerinde durması ve bölgesel işbirliklerine dahil edilmesi söz konusu göç tehdidini engelleyebilir. Özbekistan’ın ve Türkiye’nin benimsediği, bölge sorunlarının yine bölge aktörleri tarafından çözülmesi ve Afganistan’daki uzlaşının Afgan haklının iradesi çerçevesinden şekillenmesi, bölgedeki barışın en önemli garantisi olacaktır.
Mirziyoyev’in Afganistan’daki uzlaşmacı ve istikrarı teşvik edici politikası, Özbekistan’ın komşularıyla işbirliğine açık olduğunu ve geliştirilecek projeler sayesinde birlikte kalkınmayı ve gelişmeyi önemsediğini göstermektedir. Bu durum, Türkiye’nin Afganistan’da barışın ve istikrarın sağlanması konusundaki politikalarıyla da uyumlu. İki ülke, Afganistan üzerinden yapıcı işbirliğinin Afganistan için en sağlıklı yol haritası olduğunu savunmakta. Bu anlamda Taşkent-Ankara ortaklığı, Orta ve Güney Asya’nın güvenlik kalkanı ve dengesizliğin dengeleyicisi olarak görülebilir. Afganistan’da barışın tesisiyle birlikte hem Orta ve Güney Asya’nın hem de Asya kıtasının gerçek ve aktif potansiyeli ortaya çıkacaktır.
Özbekistan-Türkiye Stratejik İşbirliğinin “Yumuşak Güç” Boyutu
İki taraf arasındaki ilişkinin bir diğer boyutu da kültür ve eğitimdir. Özbekistan’ın tarihsel kökleri, birikimi, kültürü ve misyonu Sayın Mirziyoyev’in önderliğinde gerçek potansiyelini ortaya çıkarmakta. Taşkent, Vahabi/Selefi anlayışa karşı Buhari/Maturidi itikadının adresi olarak, İslamofobinin küresel düzeyde yükseldiği bir dönemde İslam dininin akılcı ve barışçı yönünü tüm dünyaya tanıtmakta. Özbekistan ve Türkiye Buhari/Maturidi anlayış ve bu bağlamda Yesevi Ruhu ve Mesnevi’nin çağrısıyla özdeşleşen yüksek hoşgörünün adresi olarak karşımıza çıkmakta. Bu bağlamda her iki lider arasında varılan mutabakat doğrultusunda Özbekistan’da İmam Buhari ve İmam Maturidi’nin isimlerini taşıyan iki enstitünün kurulması noktasında atılan adımlar çerçevesinde İmam Buhari Uluslararası İlmi Araştırmalar Merkezi ve Taşkent’te İslam Araştırmaları Merkezini görüyoruz. Bu iki adres, hiç kuşkusuz İslam dünyası bağlamında oluşturulmaya çalışılan algıya/operasyonlara karşı “karanlıklar içinde bir kutup yıldızı” olarak karşımıza çıkıyor. Bu adım, Türk-İslam dünyasının gerçek ve doğru bir şekilde okunması, anlaşılması adına her iki ülkenin uygulamaya çalıştığı yumuşak güç politikasının bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Eğitim-kültür bağlamındaki son dönem faaliyetleri elbette bunlarla sınırlı değil. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, TOBB ETÜ Taşkent Şubesi ve Özbek-Türk Üniversitesi projesi, ilişkilerin derinleştirilmesi ve genişletilmesi yönündeki iradeyi ortaya koyan diğer gelişmeler olarak karşımıza çıkmakta.
Stratejik İşbirliğinde Türk Konseyi
Özbekistan’ın “Üçüncü Rönesans” dönemine damga vuran “Yeni Özbekistan Hareketi”, bölgesel işbirliği kapsamında Türk Dünyası’nın geleceğini etkileyecek en önemli adımı Türk Konseyi’ne dahil olmakla attı diyebiliriz. Yaklaşık 35 milyon genç-dinamik nüfusuyla Orta Asya ülkeleri arasında en fazla, Türk dünyasında ise ikinci büyük nüfusa sahip olan Özbekistan, Büyük Türk Dünyası’nın inşasında kritik rol oynamakta. Bu rolde, Özbekistan ve Türkiye liderlerinin benimsediği kolektif iradenin entegrasyon sürecini daha da hızlandıracağı tartışılmaz. Zira her iki lider, bölgedeki entegrasyon sürecini, çoban ateşini daha da harlamış durumda.
Paylaşımcı Bir Güçlü Dış Politika Anlayışı
İç siyasette demokratik hamle yapan, büyük fırsatlar yaratan ve özellikle devletin vatandaşa hizmet etmesi ve milletin sesi olması gerektiği düşüncesiyle hareket eden Sayın Mirziyoyev, müreffeh bir toplum yarattı. Büyük Komutan ve Devlet Adamı Emir Timur’un “Güç, adalettedir!” şiarıyla hareket eden Özbek lider, gerçekleştirdiği reformlarla toplumsal adalet noktasında mühim bir atılıma vesile oldu. Bu da Özbek halkının hayat standartlarında önemli bir gelişme yaşanmasını sağladı. Buna ek olarak Sayın Mirziyoyev, eğitim reformlarını da teşvik ederek Özbekistan’ın yalnızca bugününü değil; geleceğini de güvence altına aldı. Bu noktada “Yeni Özbekistan”, Sayın Mirziyoyev’in de ifadesiyle evrensel olarak kabul görmüş demokrasi, insan hakları ve özgürlükler norm ve ilkelerine bağlı kalarak, dünya toplumu ile dostane işbirliği ilkeleri üzerinde gelişen ve nihai hedefi halkı için özgür, müreffeh ve bayındır bir yaşam yaratmak olan bir hareket olarak karşımıza çıkmakta.
Tarihsel misyon duygusuyla hareket eden Sayın Mirziyoyev’in iç politikada ortaya koyduğu bu yaklaşımı başta yakın çevresi olmak üzere tüm bölgesiyle paylaşmaya çalıştığı da dikkatlerden kaçmamakta. Nitekim beş yıllık zaman zarfında izlenen eylem stratejisi ile yeni bir Özbekistan yaratmaya çalışan Sayın Mirziyoyev’in dış politikada da işbirliğine açık ve uzlaşmacı bir yaklaşım sergilediği görülmekte. Bu kapsamda bölge sorunlarının bölge devletleri tarafından çözülmesi anlayışıyla hareket eden Sayın Mirziyoyev’in ilk olarak komşularıyla olan sorunlarını çözdüğü, Orta Asya’nın bir işbirliği ve barış havzasına dönüşmesinde hızlandırıcı bir rol oynadığı görülmekte.
“Yeni Özbekistan Hareketi” Bağımsızlığın 30. Yılına Damga Vurmuştur
Özbekistan-Türkiye arasındaki stratejik boyutta derinlik-genişleme eğilimi gösteren ilişkiler önümüzdeki süreçte daha da güçleneceğe benzemekte. Zira yeni dünya gerçekliği karşısında konumlanan yeni bir Ankara-Taşkent hattı söz konusudur ve Özbekistan eski Özbekistan değildir. Nitekim Sayın Mirziyoyev, Özbekistan’ı kastederek “Bugünün Özbekistan’ı da dünkü ile aynı değildir!” demekte. Bu söz artık Taşkent-Ankara hattında geliştirilen ilişkiler için de söylenebilir.
Bu süreçte Yeni Özbekistan, Sayın Mirziyoyev’le birlikte bağımsızlık sonrasındaki geçiş sürecinden yükseliş dönemine geçiş ile eşdeğer olup, Emir Timur ruhunun güç ve adalet üzerinden geri dönüşü olarak da kabul edilebilir. 24 Ekim 2021 tarihinde gerçekleştirilecek Özbekistan Cumhurbaşkanlığı Seçimleri sonrası bu ruhun daha da güçleneceği hususunda en ufak bir tereddüt söz konusu değil. 24 Ekim sonrası ortaya çıkacak tablo sadece Özbekistan açısından değil, başta Türk Dünyası olmak üzere, Orta-Güney Asyalar açısından da bir dönüm noktası olacaktır. Bu kapsamda Özbekistan’ın istikrarı, bölgenin istikrarı; bölgenin istikrarı Türk-İslam dünyasının ve Asya merkezli tüm dünyanın istikrarı ve geleceği açısından da önemlidir. Dolayısıyla “Yeni Özbekistan” ve “Üçüncü Rönesans”ın mimarı Cumhurbaşkanı Sayın Şevket Mirziyoyev ile yakalanan siyasi istikrar ve bu noktada uygulamaya konulan projelerin geleceği açısından 24 Ekim 2021 seçimleri büyük bir ehemmiyet arz etmektedir. Bu husus, hiç kuşkusuz Özbekistan-Türkiye arasındaki bölgesel jeopolitik-jeoekonomik temelli yürütülen stratejik işbirliğinin, ortaklığın ve bölgesel entegrasyon sürecinin geleceği açısından da tarihi bir öneme sakiptir.
YAZAR NOTU: Bu vesileyle “Yeni Özbekistan” ve “Üçüncü Rönesans”ın mimarı Cumhurbaşkanı Sayın Şevket Mirziyoyev’i seçimler sonrası ilk kutlayan ben olmak isterim.
Bu yazının orijinali Dünya Gazetesi’nde yayımlanmıştır.