Tarih:

Paylaş:

Özbekistan Demokratik Hamlelerin, Büyük Fırsatların ve Başarılı Çalışmaların Ülkesi Haline Geliyor

Önerilenler

(Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in “Yeni Özbekistan” gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Salim Doniyorov’un sorularına yanıtları)

Soru: Sayın Cumhurbaşkanım, öncelikle gazetemize röportaj vermeyi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Malum olduğu üzere son beş yıldır ülkemizde büyük çaplı demokratik değişimler yaşanıyor. “Yeni Özbekistan” kavramı bir gerçeklik haline geliyor. Devlet Başkanı sıfatıyla bu sosyopolitik sürecin girişimcisi ve merkezindeki reformist lider olarak dönüşümün özünde neleri görürsünüz?

Cevap: Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, kendi ülkesinde özgür ve hür bir yaşam, adil bir toplum inşa etmeyi hedef koymuş her ulus, her halk zor ve karmaşık bir kalkınma yolundan geçmektedir.

Geleceğe büyük bir umut ve güvenle bakan, her zaman sabırla, metanetle yaşayan Özbek halkı da 31 Ağustos 1991 tarihinde en kutsal hayaline kavuşmuştur: Candan aziz vatanımız bağımsızlığını kazanmıştır.

Nasip olursa birkaç gün içinde bu önemli tarihin 30. yılını büyük bir coşku içinde kutlayacağız.

Bu şanlı bayram arifesinde ülkemizde büyük hazırlıklar sürdürülüyor. Sahada büyük ölçekli imar ve bayındırlık çalışmaları yapılıyor. Örneğin başkentimize mücavir olan 1000 dönümden fazla devasa bir alanda “Yeni Özbekistan” ve eşsiz bağımsızlık külliyesinin inşaatı hızlı bir şekilde gerçekleştiriliyor.

Nasip olursa bu yıl ki en yüce ve değerli an olan bayramımızı işte bu yeni alanda kutlayacağız.

Kuşkusuz, bağımsızlık yıllarında ülkemizde yeni bir devlet ve toplum inşa etmek için tarihi çalışmalar yapılmış, cesur ve asil halkımızın yılmaz iradesi ve büyük potansiyeli ile sonsuz başarılar elde edilmiştir. Tarihsel bakımdan kısa bir süre içinde ülkemizin anayasası, temel kanunumuz geliştirilmiş ve kabul edilmiştir. Egemen bir devlet olarak ülkemiz dünya toplumunda değerli bir yer edinmiştir. Özbekistan’da modern devletçilik oluşturulmuş, anayasal sistem tesis edilmiştir. Devletin üç bağımsız erki olan yasama, yürütme ve yargının temelleri atılmıştır. Böylece tam anlamıyla anayasal bir devlet kurulmuştur.

Özbekistan Cumhuriyeti’nin egemenliğini ve bağımsızlığını, sınırlarımızın dokunulmazlığını, halkımızın barışçıl yaşamını ve ulusal çıkarlarımızı güvenli bir şekilde koruyabilecek Silahlı Kuvvetler kurulmuştur. Ulusal para birimimiz Özbek Somu tedavüle girdi, altın ve döviz rezervlerimiz oluşturuldu.

Kadim tarihimiz, zengin kültürel mirasımız, milli ve dini değerlerimiz, kimliğimiz ihya edilmiştir.

Böylesi unutulmaz tarihi süreçte aktif bir rol almış olmaktan mutluluk duyuyorum.

Bağımsız kalkınma doğrultusunda elde ettiğimiz sonsuz başarıların yanında yolumuzda bazı hatalar ve noksanların da eksik olmadığını açıkça söylemek gerekir. Demokratik bir toplum inşa etmeyi amaçlayan süreçler, karmaşık ve tehlikeli dönemi yaşarken çeşitli zorluklar ve görevlerle karşı karşıya kalınmıştı. Bunları başarılı bir şekilde çözmek için bilgi ve tecrübemiz, irademiz ve kararlılığımız bazen yeterli bulunmuş; bazen de yetersiz kalmıştır.

Dolayısıyla ülkemizin gelişimini yeni ve yüksek düzeye taşımak, bunun için de yeni reformları gerçekleştirmek nesnel gereklilik, en önemli stratejik göreve dönüşmüştür.

Bu arada “yeni” kelimesinin bizim için apayrı önemi bulunuyor. Örneğin en eski bayramlarımızdan birinin Nevruz; yani “Yeni gün” adını taşıdığını hatırlayalım. Bu kadim bayramla ilgili değerler ve gelenekler hayatımıza o kadar yerleşmiştir ki, milletimiz yüzyıllardır büyük şair ve düşünür Ali Şir Nevai’nin dediği gibi “Her gecen kadir olarak, her günün olsun Nevruz!” dizelerine yansıyan iyi dilek ve saf niyetle yaşayagelmektedir.

Ya da geçen yüzyılın başında vatansever, milletperver atalarımızın, “ceditçilik”, yani yenilenme ve özgürlük, adalet ve eşitlik, aydınlanma ve ulusal kimliği anlamaya dönük fikirlerini savunarak mücadele alanına cesurca girdiklerini hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu büyük zâtların amacı, cehalet ve gerilik girdabına kapılmış olan Türkistan halkını çağdaş bilim ve ileri mesleklerle donatarak evrensel kalkınma yoluna götürmekti.

Ceditlerin kurdukları yeni tarz okullar, tiyatrolar, kütüphaneler ve müzeler, gazete ve dergiler, Türkistanlı çocukları yurtdışında eğitime göndermek amaçlı kurulan hayır dernekleri, insanlarımızı yüzyıllardır süren cehaletten uyandırmış ve onların milli kurtuluş hareketi için eşsiz bir güç vermiştir. Ne yazık ki ülkemizde Bolşevik diktatörlüğünün kurulması ve Çarlık sömürge politikasının yeni bir biçimde sürdürülmesi, aydın atalarımızın hedeflerini tam olarak gerçekleştirmelerine izin vermemiştir. Ancak kendilerinin güzel arzu ve istekleri, halkımızın kanında ve tarihi hafızasında korunmuş ve hala yaşamaya devam ediyor desek tam bir gerçeği söylemiş oluruz.

Bu anlamda günümüzde tüm milletimizin kalbinde yer edinen ve ülke çapında bir hareket haline gelen “Yeni Özbekistan” vizyonunun temelinde böylesi ulu atalarımızın, genel olarak Birinci ve İkinci Uyanış dönemlerinin temellerini atan bilge büyüklerimizin hayalleri ve özlemleri de yansımıştır desek yanılmamış oluruz.

İnsanlık tarihi, herhangi bir milletin hayatındaki manevi uyanış süreçlerinin, ulusal kimliğin kavranmasına yol açtığını ve ülkenin ekonomik ve kültürel gelişimini yeni bir düzeye çıkardığını göstermektedir. Hepimizin malumu böylesi eşsiz bir sosyal fenomene “Rönesans” yani uyanış, canlanma, yükseliş denilmektedir.

Bilindiği gibi eski zamanlarda bugünkü Özbekistan topraklarında iki büyük uyanış süreci, Birinci (aydınlanma – IX-XII yüzyıllar) ve İkinci (Timurlu – XIV-XV yüzyıllar) Rönesans dönemlerini yaşamıştır. Bu, dünya biliminde kanıtlanmış ve kabul görmüş tarihi bir gerçektir.

Şu anda ülkemizde önemli bir Rönesans süreci daha yaşanıyor. Bu nedenle “Yeni Özbekistan” ve “Üçüncü Rönesans” kelimeleri hayatımızda uyum ve ahenk içinde yankılanmakta ve insanlarımıza büyük hedefler için ilham vermektedir.

Bugün Özbekistan, demokratik hamlelerin, büyük fırsatların ve başarılı çalışmaların ülkesi haline geliyor. Bu süreç benim için reformlarımızın en büyük sonucudur. Çünkü hedefin doğruluğu, eylemlerin etkinliğini sağlayan en önemli kriterdir.

Beş yıl önce kabul edilen eylem stratejisinin içeriğini özetleyecek olursak, bu eşsiz belgede kendimize yeni bir Özbekistan inşa etme ve Üçüncü Rönesans’ın temellerini atma stratejik hedefini belirlemiştik.

Yeni bir Özbekistan’ın inşasının sadece bir dilek, öznel bir olgu değil, tam aksine derin tarihi temelleri haiz, ülkedeki mevcut siyasi, yasal, sosyo-ekonomik, manevi ve eğitim durumunun icap ettirdiği ve halkımızın ezeli çabalarına uygun, milletimizin ulusal menfaatleriyle örtüşen nesnel bir gerekliliktir.

Yeni Özbekistan, evrensel olarak kabul görmüş demokrasi, insan hakları ve özgürlükler norm ve ilkelerine bağlı kalarak, dünya toplumu ile dostane işbirliği ilkeleri üzerinde gelişen ve nihai hedefi halkımız için özgür, müreffeh ve bayındır bir yaşam yaratmak olan bir ülkedir.

Geçen tarihi bakımdan kısa bir zaman içerisinde reformlarımızın sayesinde elde ettiğimiz kazançlar hakkında uzun konuşmayacağım. Bu konuda gerek ülkemizdeki gerekse yabancı medya aracılığıyla etkin devlet ve siyaset adamları, uzmanlar ve analistlerin fikirleri düzenli bir şekilde yayınlanmaktadır.

Böylesi nesnel değerlendirmeler hepimizi mutlu ediyor. Aynı zamanda söz konusu demokratik değişimleri birilerinin beğenisini kazanmak, övünmek veya çeşitli derecelendirmelere girmek için değil, bilakis demokratik dönüşümlere su ve hava kadar ihtiyaç duyduğumuzdan, halkımız ve her şeyden önce genç neslimizin bugününü ve geleceğini düşünerek ulusal çıkarlarımız doğrultusunda gerçekleştiriyor olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Özbekistan vatandaşları olarak biz, toplumumuzun siyasi, hukuki, sosyo-ekonomik imajının hızla değiştiğini ve hayatımızda yeni temasların, yeni fırsatların ve değerlerin oluştuğunu herkesten daha fazla hissediyoruz. Özellikle “insan hak ve özgürlükleri”, “hukukun üstünlüğü”, “açıklık ve şeffaflık”, “ifade özgürlüğü”, “din ve inanç özgürlüğü”, “kamu denetimi”, “cinsiyet eşitliği”, “özel mülkiyetin dokunulmazlığı”, “ekonomik özgürlük” gibi temel demokratik kavramların ve yaşam becerilerinin artık gerçeğe dönüşüyor olduğu dikkat çekicidir.

Bir gerçeği açıkça kabul etmeliyiz: Gittikçe reform süreci genişliyor ve zaman bize daha da büyük görevler veriyor. Hayatın kendisi bize çok şey öğretiyor. Bu yüzden sürekli araştırıyoruz. Araştırmanın olduğu yerde başarılarla beraber eksikliklerin ve noksanların da bulunması doğaldır.

En önemlisi, “harekette bereket vardır” dedikleri gibi, en zor aşamadan geçmiş, yani yolumuzu net bir şekilde belirleyerek büyük işe başlamış bulunmaktayız. Şimdi bütün mesele, kararlı bir şekilde reform yolunu takip etmek ve onu mantıklı bir sonuca ulaştırmaktadır. Bu, kesinlikle kolay değil ama biz bunu yapabiliriz. En önemlisi, son yıllarda böylesine büyük ve zor bir görevi yerine getirmek için yeterli siyasi, yasal, sosyo-ekonomik, örgütsel ve kurumsal çerçeve oluşturulmuştur.

Soru: Ülkemizde gerçekleştiriliyor olan siyasi, hukuki, sosyo-ekonomik, manevi ve eğitim reformları sürecinde, önemli anayasal ilke olan “halk devlet kurumlarına değil, devlet kurumları halka hizmet etmelidir” ilkesinin uygulanmasına öncelik verilmektedir. Bunun nedeninden bahseder misiniz?

Cevap: Ben uzun yıllar kamu yönetiminin en alt halkasından orta ve en üst kademesine kadar her aşamada sorumlu görevlerde bulundum ve Âli Mecliste milletvekilliği de yaptım. Bu nedenle en alt aşamasından ve içinden eski yönetim sisteminin tüm noksan ve eksiklerini, halkı rahatsız eden sorunları başkalarına göre daha iyi bildiğimi tam güvenle söyleyebilirim.

Büyük Emir Temur’un Şehrisabz’daki Aksaray Külliyesi’nin çatısına yazdığı “Adalet devletin temeli ve liderlerin şiarıdır” şeklindeki hikmetli sözleri çok derin bir anlam taşımaktadır.

Bilindiği gibi atalarımız çok eski zamanlardan beri genç nesillere “Zulüm etmeyesin, insaflı olasın, insanlar için bir adalet kalesi yapasın.” diye öğüt vermiştir. Biz de yargı reformunda bu kadar basit ve hayati gereklilikleri yerine getirdik. Bilhassa “bir hakimin aklında adalet, dilinde hakikat, kalbinde saflık olmalı” fikrini ortaya koyduk ve uygulamaya başladık.

Burada belirtmek gerekir ki ülkemizde devlet ve kamu yönetimi kurumları uzun zamandır halkın hayatından kopmuş durumdaydı.

Siyasi ve hukuki açıdan devlet, “halkın iradesini ifade eden bir organ” olarak tanımlanmaktadır. Devleti kim şekillendiriyor? Halk ve halkın özerk temsilcileri. Öyleyse devlet ve kurumları önce kime hizmet etmeli? Tabii ki insanlara, çeşitli makam sahiplerine oy veren ve güvenen vatandaşlara.

Bu anlamda halkımız kamu hizmetinden yararlanmayı hak ediyor.

Ancak böyle ilkeler üzerine inşa edilen devlet iktidarı, kelimenin tam anlamıyla halksever, demokratik bir güçtür. Böyle bir devletin ve toplumun siyasi, hukuki, sosyo-ekonomik, manevi ve bilimsel kökleri güçlü ve kuvvetlidir. Bu nedenle halkımızın yükünü hafifletmeyi, sorunlarını zamanında ve etkin bir şekilde çözmeyi, halkımızın yaşam düzeyini ve kalitesini yükseltmeyi tüm reformlarımızın temel hedefi olarak belirledik.

Devlet başkanı olarak görevime başladığım 2017 yılının ülkemizde – ‘Halk ile Diyalog ve İnsan Menfaatleri Yılı’ olarak ilan etmemizin temelinde de tam böyle gayret ve girişimlerimizin bulunduğunu anlamak zor olmadığını düşünüyorum.

Elbette, eski sistemi tamamen değiştirdiğimizi ve hedefimize ulaştığımızı söylemek için çok erken. Tekrar söylüyorum, biz arayış içindeyiz, bu yolda sadece ilk adımlarımızı atıyoruz. Ancak “Bu dönüşümler, geçici bir kampanya, gelir-geçer” diyenler yanılıyor. Bu, Cumhurbaşkanı’nın ve ekibinin yürüttüğü uzun vadeli, yapıcı, halksever politikanın en öncelikli yönlerinden biridir. Reform sürecinden asla vazgeçmeyeceğiz. Halkımızla birlikte mutlaka hedeflerimize ulaşacağız.

Demokratik reformlarımızın geri dönüşü olmayan bir hale gelmesi, bugün elde ettiğimiz en önemli sonuçtur.

Ülkemizde kamu kurumlarının faaliyetlerinin açıklığı ve şeffaflığı artmaktadır. Senatörler ve milletvekilleri, bakanlar ve valiler, her seviyeden yetkililer vatandaşlarla yüz yüze buluşuyor ve doğrudan onların sorunlarıyla ilgileniyorlar, kağıt üzerinde değil, pratikte yoğun olarak çalışıyorlar. Yani devlet makamları halka açıktır ve onunla aktif bir diyalog kurmaktadır.

Biz hayatımızda zorla çalıştırma, özellikle, çocuk işçiliği, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, nüfusun barınma, eğitim ve sağlık hizmetlerinin sağlanması ile ilgili sorunlarının olduğunu kabul ettik ve bunları halkımızla birlikte çözmeye çalışıyoruz.

Bugün insanların adalet ve kanunun gücüne olan inancı artmaktadır. Onlar farklı düzeylerde yöneticilerin ve yetkililerin çalışmalarını nesnel bir şekilde değerlendirmekte, eksikliklerini açıkça eleştirmektedir. Bu ulusal kalkınmamız için çok önemlidir. Çünkü ünlü şairimiz Erkin Vahidov’un dediği gibi, ‘İyidir acı gerçek, kötüdür tatlı yalan ancak’.

Bugün insanlar uyanıyor, tüm toplumumuz uyanıyor. Manevi açıdan duyarlı bir toplum, şüphesiz, büyük bir güçtür.

Bu sonuçlar sadece birkaç yıl önce hayal edilebilir miydi, acaba? Tabii ki hayır. İşte bu yüzden bugünkü Özbekistan, geçmişteki Özbekistan olmadığını ve bugünkü halkımızın artık geçmişteki gibi olmadığını belirtmek için her türlü nedenimiz vardır.

Aynı zamanda, bir diğer gerçeği de unutmamamız gerekli: Bugünkü Özbekistan henüz hedeflediğimiz, hayalini kurduğumuz, tam anlamıyla yeni Özbekistan değildir. Bu hedefimize ulaşmak için önümüzde çok uzun ve zor bir yol vardır. Bugüne kadar yolumuz kolay değildi, bundan sonra da kolay olmayacak. Ancak biz emin adımlarla ilerlemekten, gerekirse, beklenmedik, ama sonuçta etkili olan ve halkımızın menfaatleriyle örtüşen sıra dışı kararlar almaktan çekinmemeliyiz.

Son zamanlarda nüfüs kaydı, yurtdışına çıkmak için belge, zorla çalıştırma, pamuk ve buğday için devlet siparişi dahil birçok konuda eski düzenden tamamen vazgeçip çok önemli kararlar kabul ettik.

Bundan hiçbir şey kaybetmedik. Aksine bürokrasi, görevin kötüye kullanılması, tamahkarlık azaldı, toplumumuzun hayatı özgürleşti, insanlar hafifçe nefes almaya başladı. Bu adımlar gerek halkımız gerekse dünya kamuoyu tarafından olumlu değerlendirilmektedir.

Yeni Özbekistan, öncelikle yeni ekonomik ilişkiler, yeni ekonomik dünya görüşü demektir. Ülkemizin ekonomik sistemi tamamen yeniden inşa edilmekte ve ne kadar zor olursa olsun, piyasa mekanizmalarının pratik bir şekilde uygulanmasına başladık.

Şu anda ATM’ler aracılığıyla plastik kartlardan para çekme, karaborsada ve bankalarda farklı döviz kurunun bulunması, döviz satın alınması, vatandaşlık edinilmesi, Özbekistan’ın herhangi bir bölgesinde konut ve mülkün satın alınması ve tescili ile ilgili sorunlar geçmişte kalmıştır.

Reformların nüfusun tüm kesimlerinin yaşamları üzerinde olumlu bir etkisi vardır: Girişimciler işlerini geliştirmek için özgürlük ve yeni fırsatlar kazanmakta, ziraatçı ve çiftçiler, entegre tesisleri yetiştirdikleri mahsulün gerçek sahipleri haline gelmektedir. Halbuki, eski müstebit sistem döneminde “tepe’’den bir emir gelmeden bir adım atmaya bile hakkımız yoktu. Durum öyle bir seviyeye ulaştı ki evimizin çatısına kadar pamuk ektik, ancak refahımız bundan hiçbir şekilde gelişmedi. Okul çocuklarını da pamuk toplamaya gönderdik. Sevgili şairimiz Abdulla Oripov’un zamanında derin üzüntü ve ıstırapla yazdığı gibi “Bir milyon tarhlara dağılmış Özbekler” olarak yüz yıl eğilerek pamuk topladık.

Yakın yakın zamana kadar her yıl yaklaşık 6-7 milyon insan pamuk toplamaya zorlanıyordu. İşte üç yıldır insanlar bu çileden kurtuldular. Ne kadar zor olursa olsun, bu alanda entegre şirket sistemi de dâhil olmak üzere piyasa ekonomisinin denenmiş ve test edilmiş yöntemlerini tanıttık. Entegre şirketler yardımıyla, pamukta hektara 50 kental, buğdayda hektar başına 100 kental hasat almayı hedefliyoruz ve bu hedeflere mutlaka ulaşacağız.

Ne yazık ki ülkemizde öncelik olarak halletmemiz gereken problemler diğer alanlarda da yığın haline gelmiş durumdaydı. Her şey dört dörtlük diyerek alanlardaki sorunları bilmezden, görmezden gelip ihmalkârlık da yapabilirdik ama böyle yaparsak, bu öncelikle halkımıza, sonra geleceğimize ihanet olurdu.

Ben her şeyi açık açık söylerim; ben böyle sahte, yalan hayatı ve hareketleri asla kabul edemem. Halkımız bana güvenlerini tam gösterdiler. Hal böyleyken ben de onların umutlarını söndürmem ve onlara elimden geldiği kadar hizmet etmeyi en şerefli vazifem olarak bellerim.

Milyonların kaderi için bu mecburiyeti boynuma almışken, tüm alanlardaki reformlar konusunda sadece ve sadece başarılı gelecek için yürüyeceğim. Bunların tersini yapmam asla mümkün değil. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz.

Tekrar ediyorum: karşımıza çıkan her bir problemi, kendi başımıza halletmeliyiz, yurt dışından kimse bizim için hiçbir sorunu çözemez.

Soru: Ülkemizin şu durumdaki gelişme aşamasında en önemli öncelikler acaba nelerdir?

Cevap: 2020 yılının Aralık ayında Âli Meclis’te yaptığım konuşmada bu konuyu detaylı olarak anlatmıştım.

Ondan dolayı bu soruya kısaca cevap vermek istiyorum.

Birinci öncelikli vazife: Sosyal politika, ülkemizde her zaman devlet politikasının en önemli önceliklerinden biri olmuştur, bugün ve gelecekte de bu öyle kalacaktır. Bugünkü ekonomik stratejimizin en önemli alanları, halkın refahının kapsamlı bir şekilde iyileştirilmesi, insanların yaşam standartlarının geliştirilmesi, yeni iş yerlerinin yaratılması, gelir kaynaklarının oluşturulması, yoksulluğun asgari düzeye indirilmesi, köylerimizin ve şehirlerimizin kalkındırılmasıdır.

Gazeteciler daha iyi bilirler, son yıllarda devletimizde sosyal sorunları hal etmenin kesinlikle yeni ve kendine özgü sistemleri yaratılmıştır. Son yıllarda teşkil edilen “Demir Defter”, “Kadınlar Defteri”, “Gençler Defteri”, “Mahalle Defteri” ve “Aile Defteri” gibi sosyal çalışma amaçlı hizmetler, birinci öncelik vazife çerçevesinde yapılmaktadır.

Bu temelde sorunun soyut göstergeleri değil, ihtiyaç sahibi olan her bir aile ve vatandaşın, kadın ve gençliğin sorunları net bir şekilde yerinde incelenmekte ve anında etkin bir şekilde ele alınmaktadır.

Yaşlıları, engellileri, maddi ve manevi olarak zor durumda olanları desteklemek, onlara şefkat ve merhamet göstermek gibi asil gelenekler bugün yeni anlam ve pratik eylemlerle zenginleştirilmekte ve geliştirilmektedir.

Bu bağlamda, “Müreffeh Köy”, “Müreffeh Mahalle”, “Beş Önemli Girişim”, “Her Aile Bir Girişimcidir”, “Gençlik Geleceğimizdir” gibi programlar olumlu sonuçlar vermektedir.

2021 yılında sadece “Müreffeh Köy” ve “Müreffeh Mahalle” programları kapsamında tüm il ve ilçelerde toplam 7.794 köy ve mahallede 20,8 trilyon som değerinde inşaat, onarım ve bayındırlaştırma çalışmaları yapılıyor.

Şunu belirtmek gerekir ki, milli tarihimizde köylerimizin ve mahallelerimizin güzelleştirilmesi için hiç bu kadar çok para ayrılmamıştı, en önemlisi imarlarına bu kadar özen gösterilmemiştir.

Bunun gibi kapsamlı projeleri hayata geçirmek için yönetimdekiler, devlet kurumlarındaki görevliler kendi odalarından çıkıp mahallelinin yanında omuz omuza çalışmaktadırlar.

Sosyal desteğin net bir şekilde hedeflenen bir yapıya sahip olması, her ihtiyaç sahibi olan kişinin gerçek ihtiyaçları göz önünde bulundurularak yardım almasına olanak tanınmaktadır. Aynı zamanda, yukarıda kastedilen kategoriye ait hiç kimsenin dışarıda kalmamasına özellikle dikkat edilmektedir.

Teklif ve girişimler eskisi gibi “yukarıdan” değil de belki aşağıdan gelmektedir.

Bunların uygulanmasında, hükümetin alt, orta ve üst birimleri etkin işbirliği içinde çalışmaktadır. Neticede, toplumumuzun sosyal manzarası tamamen değişiyor, etkin yönetimin nüfuzu pekişiyor ve en önemlisi insanların hayata, işe, kendi kaderlerine ve geleceğe olan güveni artıyor.

Ben bu tür değişikliklerin toplumun gelişiminin en önemli niteliksel göstergeleri olduğuna inanıyorum.

Tabii ki, sosyal koruma sistemindeki bazı eksiklikler ve sorunlar devam etmektedir. Bunları adım adım ortadan kaldıracağız, bu sistemi iyi sonuçlar verecek düzeye yükselteceğiz, toplumdaki tüm sağlıklı güçleri bu amaç etrafında birleştireceğimize inanıyoruz.

Doğrudan muhtaç vatandaşlara yönelik mali desteklerin sistemli bir şekilde uygulanmasında, asıl odak noktası yoksullara sübvansiyon yapmak değil, belki onların gelir elde etmeleri için gerekli koşulları ve fırsatları sağlamaktır.

İkinci öncelikli vazife, ekonomik kalkınma alanındaki büyüme noktalarını belirlemek ve bunlara özel önem göstermek, böylece Yeni Özbekistan ekonomisinin rekabet gücünü artırmaktır.

Örneğin bizim için çok önemli olan tekstil endüstrisini ele alalım. İşletmelerimiz, ancak ve ancak pamuğun yetiştirilmesinden derin işlemeye, nihai ürünün üretimine kadar tüm teknolojik süreçlere hâkim olmaları, ihracatı ve karlarını birkaç kat artırmaları halinde bu alanda önde gelen ülkelerin üreticileriyle rekabet edebilecek duruma geleceklerdir.

Vatanımızın zengin hammadde ve maden kaynaklarını halkımızın yararına kullanmak için modern teknolojilere dayalı yüksek verimli üretim tesisleri inşa edilmektedir. Son yıllardaki çabalarımız sayesinde Kandim Gaz İşleme Kompleksi, Taşkent Metalurji Tesisi gibi büyük ve benzersiz tesisler genişletildi. Keza Navoi Madencilik ve Metalurji Kompleksi ve Özbekistan Metalurjik tesisinin üretim kapasiteleri çoğaltıldı.

Bu çalışmaların devamı olarak, Almalık Madencilik ve Metalurji Tesisinde önde gelen yabancı şirketlerle işbirliği içinde 2 milyar dolarlık proje maliyetine sahip yeni bakır konsantratörünün inşaatına, geçtiğimiz günlerde başlandığını biliyorsunuz.

Ekonomimizin modernleşmesinde ve çeşitlendirilmesinde çok önemli rol oynayan özelleştirme sürecinde, kamu iktisadi teşebbüslerinin satışının yanı sıra, rekabet güçlerini artırmaya ve ekonomideki milli çıkarlarımızı korumaya hizmet eden tamamen yeni yaklaşımların kullanımına da öncelik veriyoruz.

Üçüncü öncelikli vazife: İçinde bulunduğumuz küresel salgında girişimcilerin kendi sorunlarıyla boğuşmaması da dâhil olmak üzere halk sağlığının korunmasını da ana hedeflerimizden biri olarak görüyoruz. Çünkü her işletmecinin arkasında iş, ailelerin geliri, bugünün ve yarının kaderi vardır.

Yeni Özbekistan’daki küçük ve özel işletmelerin sayısı son yıllarda iki katından fazla arttı ve sektördeki işletmelerin yüzde 50’sinden fazlası yalnızca son üç yılda kuruldu. Bu, ülkemizde önemli bir sosyal katmanın, orta sınıfın güçlendirilmesi için sağlam bir temel oluşturmaktadır.

Bu nedenle iş desteği, girişimcilik ve özel mülkiyetin korunması, tüm ekonomik reformların ana konuları olmaya devam etmektedir. Girişimciler onları desteklemekle ilgili güzel, kulağa hoş gelen sözleri çok duydular ama şimdi bu sözlerin pratik etkisini ve sonuçlarını günlük aktivitelerinde hissetmeleri gerekiyor.

İş adamlarını sadece vergi ödemeleri ve denetimler sırasında hatırlama günleri geride kalmıştır. Bu anlamda vergi mevzuatını optimize etmek için çok şey yaptık ama önümüzde daha büyük görevler var ve bunları mutlaka uygulayacağız.

Bazı yerel yetkililerin girişimcilerin çalışmalarına müdahale ettiği, “telefon haklarını” kullandığı ve onlara baskı yaptığı en çok duyduğumuz olaylardandır. Biz bu tür sorunları ortadan kaldırmak için çalışıyoruz. Eğer biz girişimcileri desteklemezsek, onlar için koşullar yaratmazsak, özel girişim sayısını artırmazsak il ve ilçelerin yerel bütçeleri savunmasız kalacaktır. Hepimizin bir şeyi anlaması gerekiyor: Girişimciliğin desteklenmesi, vatandaşların, halkımızın refahını artırmanın en etkili yoludur; nihai hedef, yeni bir Özbekistan inşa etmektir.

Ülkemizin yaşamının daha da serbestleştirilmesi, açıklık ve şeffaflık ortamının, kamu denetiminin genişletilmesinin bu alandaki mevcut eksiklik ve noksanlarının giderilmesinde önemli rol oynayacağına inanıyorum.

Dördüncü öncelik ise salgına rağmen tarımsal kalkınmadır. Covid-19 salgını, tarımda köklü bir değişim yapılan bir döneme denk gelmiştir. Bu durum, gıda güvenliğinin sağlanmasının, tarım sektörünün modern ihtiyaçlar doğrultusunda geliştirilmesinin bizler dâhil tüm insanlık için en acil görev haline geldiğini açıkça ispat etmiştir.

Ülkemiz tarımda büyük bir potansiyele, kadim tecrübeye ve zengin geleneklere sahiptir. Ancak uzun bir süre piyasa ekonomisi pazar odaklı bir yaklaşıma ve finansal teşviklere sahip değildi ve gelişmesine yeterli miktarda yatırım yapılmadı, bilimsel yeniliklerden uzak kalındı. Sonuç olarak, toprak kurudu ve toprak verimliliği azaldı.

Bağımsızlık döneminde yani son 30 yılda Özbekistan’ın nüfusunun 15 milyona arttığını düşünün. Bu ortalama bir ülke nüfusu demektir. Ayrıca zaman içinde yaşam değiştikçe insanların tüketici talep ve ihtiyaçları da sürekli artmaktadır. Elbette toprağımız ve suyumuz artmayacak. Bu kaynaklar sadece bizimle değil, tüm dünyayla sınırlıdır. Bu nedenle artık zekâmızı, entelektüel potansiyelimizi, bilgi birikimimizi ve tecrübemizi artırmalı, bu faktörleri ekonomik büyüme noktalarına ve kaynaklarına dönüştürmeliyiz.

Peki, bu nasıl olacak? Elbette bu, bilgi ve deneyim, sürekli çalışma, araştırma, yenilik için çabalama, yüksek teknolojilerin tanıtılması, reformların etkin bir şekilde uygulanmasıyla sağlanabilir.

Bu nedenle tarım sektöründe kapsamlı ve sistematik bir dönüşüm başlattık. Ana hedefimiz bu sektörü ekonominin ana itici güçlerinden biri haline getirmektir. Bu amaçla, 2020-2030 Tarımsal Kalkınma Stratejisi’nde, sektörün gelişimi için ana görevleri açıkça belirtildi. Özellikle önümüzdeki on yılda tarımın, gıda sektörünün ve kırsal alanların hızlı gelişimi için bir plan öngörülmektedir.

Tarım sektöründeki çalışmaların tamamen yeni bir temelde yeniden düzenlenmesi, bu alanda binlerce yeni istihdam yaratılması ve kırsal kesimdeki insanların yaşam standartlarının iyileştirilmesi yoluyla sektörün verimliliğini ve rekabet gücünü artırmak için önemli adımlar atılıyor.

Beşinci öncelikli vazife: Salgın sırasında halkımızın sağlığının ve yaşamının korunması bizim için en önemli görev olmaya devam etmektedir. Bu amaçla devlet bütçesinde 2021 yılı için 3 trilyon som rezerv oluşturulmuştur. Bu bütçe sayesinde, nüfusun aşılanması da dâhil olmak üzere tıp alanında birçok önlem alınmaktadır.

Tüm sağlık kurumlarında uzaktan hizmetlerin yaygınlaştırılmasına, kliniklerin ve hastanelerin elektronik kayıt sistemine geçişine, uzmanlaşmış tıp merkezleri ve şubeleri arasında teletıp hizmetlerinin tanıtılmasına, teşhis ve tedavi olanaklarının daha da genişletilmesine özel önem verilmektedir.

Sağlık hizmetlerinin kalitesini yeni bir seviyeye yükseltmek için özellikle kırsal ve mahallelerde olmak üzere birinci aşama sağlık sisteminin güçlendirilmesine yönelik tedbirler alınmaktadır. Özellikle birinci basamakta pratisyen hekim yerine aile hekimi ve yardımcılarından oluşan 5 kişilik “Tıp Ekipleri” oluşturuluyor.

Özbekistan’da özel sağlık klinikleri açmak için geniş imkanlar olmasına rağmen, hemodiyaliz, tıbbi teşhis ve rehabilitasyon hizmetleri için hastane eksikliği bulunmaktadır.

Bu nedenle kamu-özel ortaklığı projelerinin sayısının artırılması, 170 il ve ilçedeki sağlık ocaklarına bilgisayarlı tomografi ekipmanının verilmesi, personelin kullanım becerilerinin geliştirilmesine yönelik uygulamalı çalışmalara başlanmıştır.

Tıpta bir diğer karmaşık sorun, yüksek nitelikli personel eksikliğidir. Bu sebeple yeni akademik yıldan itibaren klinik asistanlığı için kabul kontenjanı iki katına çıkarılacaktır. Bölgesel yönetimler, bölgeleri için gerekli olan bu tür uzmanların eğitimi amaçlı yerel bütçeden hibeler tahsis eder.

Ülkemizde insan organlarının nakli için yasal bir çerçeve oluşturmaya başladık. Bu konuda düzenleyici bir çerçevenin olmaması nedeniyle, donör hastanın yakın bir akrabası olmadıkça daha önce transplantasyona izin verilmiyordu. Çoğu vatandaşlarımız yurt dışında böyle bir tıbbi operasyon geçiriyor, yurt dışına çıkamayan ve durumu buna müsait olmayanlar çaresiz kalıyorlardı.

Bizi en çok rahatsız eden konulardan biri de sağlık sektöründeki yolsuzluklardır. Sadece geçen yıl sistemde 30 milyar somdan fazla bütçe yağmalandı ve failler yargılandı. Dolayısıyla bu alanda etkin bir kontrol sisteminin kurulmasına, öncelikle kamu kontrolünün güçlendirilmesine ciddi önem verilmektedir.

Halkın sağlıklı yaşam kültürünün geliştirilmesi ve insanlar arasında sağlıklı yaşam tarzı ilkelerinin yaygın olarak tanıtılması, sadece tıp alanının değil; tüm toplumun güncel görevidir. Her bir insan, sağlığı konusunda öncelikle kendisi düşünmeli, ilgilenmelidir. Bu, özellikle salgının ülkemiz de dâhil olmak üzere tüm dünyada devam ettiği bir dönemde daha da önemlidir.

Bu yüzden duyarsızlığa ve ilgisizliğe kapılmaya asla hakkımız yoktur. Covid-19 hala yanımızda, bizimle yaşamaktadır. Bu yüzden ülkemizde yeterli sayıda ilgili tıp merkezleri, ilaç ve koruyucu ekipman stoğu oluşturulmuştur. Bölgelerde 60 oksijen istasyonunun devreye alınması, reanimasyon ve yoğun bakım ünitelerine kesintisiz oksijen sağlanması için çalışmalar sürüyor. Ülkemizde aşı üretimine yönelik uygulamalı çalışmalar başlamıştır.

Ülkemizde bu yıl 1 Nisan 2021tarihinden itibaren halkı aşılama süreci kesintisiz devam etmektedir.

Fırsattan istifade ederek, halkımızı bir kez daha kendi sağlığı için sorumluluk almaya ve bu tehlikeli hastalığa karşı aşılama çalışmalarında aktif katılmaya çağırıyorum.

Altıncı öncelikli görev: Biz yeni koşullarda maneviyat ve eğitime yönelik çalışmaları güçlendirmeye gayret etmekteyiz. Böyle bir yaklaşım, bugünkü ve ilerideki gelişimimiz için sağlam bir temel oluşturacaktır.

Bu anlamda Yeni Özbekitan’ın inşası; yeni ve eski tarihimizin ve eşsiz kültürel zenginliklerimizin daha da derinlemesine incelenmesi ve onlara dayanarak bağımsız ulusal kalkınma yolumuzun yeni aşamada sürdürülmesi demektir. Tabii ki, son yıllardaki kültürel ve beşeri alanlar yani kültür, sinema, dans ve görsel sanatı, edebiyat ve kitapseverliği geliştirmeye yönelik çalışmaları halkımız iyi biliyor. Özellikle uluslararası muğam festivali, bahşıcılık ve el sanatı festivallerini düzenlememiz ve üst düzeyde gerçekleştirmemiz, Yeni Özbekistan’ı dünyaya geniş çapta tanıtmada önemli rol oynamıştır.

Ulusal tarihimizin objektif ve doğru bir şekilde araştırılması için Yurtdışındaki Özbekistan’a Ait Kültürel Mirası Araştırma Merkezi, Bilimler Akademisine bağlı Özbekistan Yeni Tarih Merkezi ve Özbekistan Tarihi televizyon kanalı faaliyet göstermektedir.

İslam’ın gelişmesine hizmet etmiş büyük muhaddis atalarımızın dini, bilimsel ve manevi mirasını incelemek ve tanıtmak amacıyla Semerkant’ta İmam Buhari, Surhanderya’da İmam Termizi Uluslararası Araştırma Merkezleri, Taşkent’te Özbekistan Uluslararası İslam Akademisi ve İmam Maturidi Uluslararası Araştırma Merkezi çalışmaktadır.

Taşkent’te inşa edilen Özbekistan İslam Medeniyeti Merkezi, halkımızın zengin dini ve manevi mirasının derinlemesine araştırılması ve dünyaya tanıtılmasında, gençlerimizin milli ve evrensel değerlerle yetiştirilmesinde büyük rol oynayacak bir bilim ve eğitim merkezi haline gelecektir.

Hâlihazırda karmaşık ve çalkantılı zamanda manevi ve eğitimsel çalışmaların artan rolü ve etkisini göz önünde bulundurarak, bu alandaki faaliyetlerimizi daha da güçlendirmeye ayrı bir önem veriyoruz. Bu yıl Mart ayında kabul edilen Maneviyat ve Yaratıcılığın Desteklenmesi için Hedef Fonunun Oluşturulması Hakkında ve Manevi ve Eğitimsel Çalışmalar Sistemini Radikal İyileştirme Önlemleri Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri, bu alandaki görevleri etkin bir şekilde ele almayı amaçlıyor.

Yeni Özbekistan, etkili uluslararası ve bölgesel kuruluşlarda tüm alanların yanı sıra manevi ve eğitimsel konularda da cesurca girişimlerde bulunuyor. Bu kapsamda ülkemizin BM Genel Kurulunun 72. oturumunda öne sürdüğü Maarif ve Dini Hoşgörü konulu bir kararın alınmasıyla ilgili girişimi uluslararası toplum tarafından geniş çapta desteklendi. Bu kararın yakın zamanda kabul edildiğini ayrıca vurgulamak gerekiyor.

Öte yandan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin video konferans şeklinde düzenlendiği zirvesinde bilim, eğitim, kültür ve sanat alanlarının yanı sıra Türk dünyası birliğinin geliştirilmesine büyük katkıda bulunan tanınmış kişilerin desteklenmesine yönelik başka bir önemli girişimimiz tasvip edilerek Türk Keneşi’nin Uluslararası Alişer Nevai Ödülü tesis edilmiştir. Biz bunu, tüm Türk halklarının gururu olan Ali Şir Nevai’ye ve böylesine büyük insanlar yetiştiren halkımıza duyulan yüksek saygının bir ifadesi olarak görüyoruz.

Soru: Yeni Özbekistan’ın inşasında dış politikaya, dünyadaki yakın ve uzak ülkelerle dostane işbirliğinin geliştirilmesine özel önem verilmektedir. Bu konuda iç ve dış politikanın birbiriyle ilişkili ve uyumlu yönleri nelerdir acaba?

Cevap: Öncelikle belirtmek gerekir ki, biz ülkemizde yenilenme döneminin başladığı ilk günlerden itibaren açık, pragmatik ve pratik bir dış politika izliyoruz ve başta komşu ülkeler olmak üzere, dünyadaki tüm gelişme yanlısı ülkelerle yakın dostluk ve işbirliği ilişkilerinin güçlendirilmesine öncelik veriyoruz. Özbekistan, geçen dönemde bu stratejik yola bağlı kalmış, ortaklarına ve uluslararası kuruluşlara karşı yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmiştir.

Tarihsel olarak kısa bir zaman diliminde, ülkemizin Orta Asya bölgesindeki ve dünyadaki siyasi konumu ve prestiji önemli ölçüde pekişmiştir. Dünyada Yeni Özbekistan’a duyulan güven ruhu ve ülkemizle işbirliği çabaları giderek artıyor.

Her şeyden önce komşu ülkelerle ilişkilerimizde yıllardır biriken sorunlar çözüldü. Sınırlar açıldı. Komşular, kardeşler, babalar ve çocuklar, akrabalar arasında kopan bağlar yeniden kuruldu, bir ülkeden ikincisine özgürce gelip gitmeler başladı. Vize sorunları çözüldü. Ticari ve ekonomik, kültürel ve beşeri ilişkilerimiz hızla gelişiyor.

Eskiden beri kardeş olan ülkelerimiz birçok bölgesel ve küresel konuda, sosyo-ekonomik kalkınmada yakından çalışmaya başladılar. Dünya siyasetinde “Orta Asya’nın ruhu” ifadesi ortaya çıktı.

2021 yılının 5-6 Ağustos tarihlerinde Türkmenistan’da gerçekleştirilen Orta Asya Devlet Başkanları İstişare Toplantısı, bu sürece yeni bir anlam ve güç kazandırması açısından dikkat çekicidir.

Sadece bu örnekler bile iç ve dış politikaların ne kadar birbirine bağımlı ve uyumlu olduğunu gösteriyor. En önemlisi, iç ve dış politikalarımızdaki bu uyum halkımızın çıkarınadır ve bunun sonucunu insanlar hayatları ve kaderlerinde hissediyorlar.

Bir diğer önemli husus ise Özbekistan’ın ileri görüşlü politikasıyla bugün bölgemiz ve dünyadaki siyasi süreçlerin aktif bir katılımcısı haline gelmesidir. Birleşmiş Milletler (BM), Parlamentolar Arası Birlik, Avrupa Birliği (AB), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT), İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) gibi uluslararası ve bölgesel kuruluşlarla işbirliğimiz yeni bir seviyeye ulaşmıştır.

Ülkemiz Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’ne üye olmuş ve Avrasya Ekonomik İşbirliği Konseyi’ne gözlemci statüsü almıştır. Özbekistan, tarihinde ilk kez BM İnsan Hakları Konseyi üyeliğine seçilmiş ve 22 Şubat 2021’de Cenevre’de video konferans şeklinde gerçekleşen 46. oturumuna başarıyla katılmıştır.

2020 yılında ülkemiz ilk kez BDT’te başkanlık etti ve salgına rağmen örgüt bünyesinde 60’tan fazla uluslararası etkinlik verimli bir şekilde gerçekleştirildi, 70’e yakın önemli belge kabul edildi.

Özbekistan, Orta ve Güney Asya’daki entegrasyon ve işbirliği süreçlerini yoğunlaştırmada giderek daha önemli bir rol oynuyor. 2021 yılının 15-16 Temmuz tarihlerinde Taşkent’te gerçekleştirilen “Orta ve Güney Asya: Bölgesel Bağlantısallık, Sınamalar ve Fırsatlar” başlıklı uluslararası konferansta öne sürülen yeni öneri ve girişimler, sadece bu geniş coğrafyalardaki ülkelerde değil; dünya kamuoyunda da büyük ilgi gördü. Özellikle Orta Asya’yı Hint Okyanusu’na bağlayan yeni ulaşım yollarının yapımı da tartışıldı. Konferans, Taşkent’in ruhunu bir kez daha gösterdi.

Günümüzde Özbekistan Cumhuriyeti’nin Dış Politika Konsepti daha da geliştirilmektedir. Bu önemli belgede dış politikamızın önceliği olan Orta Asya ülkeleriyle asırlık dostluk ve iyi komşuluk, stratejik ortaklık ve karşılıklı güven ruhuna sahip ilişkilerimizi daha da güçlendirmeye özel önem verilmektedir. Özbekistan’ın Türkiye, Rusya, Çin, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Almanya, Fransa, İngiltere, Güney Kore, Japonya, Hindistan, Pakistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve diğer ülkelerle çok yönlü ve karşılıklı yarar sağlayan ilişkileri genişlemektedir.

Afganistan’ın yakın komşusu olan Özbekistan, bu ülkede bir an önce barış ve istikrarın tesis edilmesi ile ilgilenmektedir.

Bilindiği üzere Özbekistan, 2021-2022’de ŞİÖ’ye başkanlık edecek. Şu anda bu önemli siyasi etkinliği üst düzeyde gerçekleştirmek için ciddi hazırlıklar yapıyoruz.

İnsan hak ve özgürlüklerini, ifade ve din özgürlüğünü, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama konusunda elde etmekte olduğumuz başarılar, prestijli uluslararası kuruluşlarla işbirliği içinde giderek güçleniyor.

Dünyanın birçok ülkesindeki yurttaşlarımıza destek olmak ve onlarla bağlarımızı daha da güçlendirmek amacıyla Yuttaşlar Vakfı kurulmuştur.

Toplumumuzdaki etnik uyum ve hoşgörü atmosferini güçlendirmeyi amaçlayan çalışmalarımız niteliksel olarak yeni bir seviyeye yükseliyor. Uluslararası Dostluk Günü olarak yaygın bir şekilde kutlanan 30 Temmuz, Özbekistan’da Halkların Dostluk Günü ilan edildi. Bu yıl, ülkemizde ilk kez bu bayram yaygın bir şekilde kutlandı. Bu durum, aynı zamanda iç ve dış politika faktörlerini birleştiren ortak bir olgu olarak da görülebilir.

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çevre sorunlarının çözümüne büyük önem verilmektedir. Aral Gölü felaketinin yol açtığı çevresel sorunların etkilerini azaltmak için komşu ülkeler ve uluslararası toplumla birlikte çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürüyoruz. Gölün kuruyan dibine yüzbinlerce hektar orman ve fundalık ekilmekte, Aral Gölü bölgesinde devasa inşaat ve çevre düzenleme çalışmaları yürütülmektedir. Bu bağlamda, BM’yle işbirliği içinde kurulan Aral Gölü Bölgesindeki İnsan Güvenliğine Yönelik Çok Taraflı Güven Fonu’nun faaliyetleri önemli rol oynamaktadır.

Öte yandan Özbekistan’ın Aral Gölü çevresini Çevresel İnovasyon ve Teknoloji Bölgesi olarak ilan edilmesine ilişkin BM Genel Kurulu’nun özel bir kararının kabul edilmesine yönelik önemli bir girişiminin 18 Mayıs 2021 tarihinde Kurul tarafından oybirliğiyle onaylandığını belirtmekte fayda var. Türkiye, ABD, Rusya, Çin ve Azerbaycan’ın da aralarında bulunduğu 50 ülkenin kararı birlikte kaleme almış olması, uluslararası toplumunun bu girişime gösterdiği büyük ilginin bir kanıtıdır.

Soru: Reformların etkinliğinin büyük ölçüde başta valiler olmak üzere önde gelen yöneticilerin bilgi ve deneyimine, siyasi düzeyine ve kültürüne bağlı olduğu iyi bilinmektedir. Bu anlamda Cumhurbaşkanı’nın bölgelerdeki temsilcileri olan valilerin çalışmalarından memnun musunuz?

Cevap: Ben geçen sene Âli Meclis’e yolladığım mesajda bu konuya özellikle değinmiştim. Beni rahatsız eden en zor konu, sadece valilerde değil; tüm düzeydeki büyük ve küçük yöneticilerde de bilgi ve deneyimin, organize edebilme potansiyelinin, vatan ve halk için çalışmalarda fedakarlığın eksik olmasıdır.

Haklısınız, reformların sahada etkin bir şekilde uygulanması öncelikle valilere, onların bilgi ve deneyimlerine, işin üstesinden gelme özelliklerine bağlıdır. En önemlisi, insanların güvenini kazanmış olmalılar. Halk; yerel yöneticilere, onların işi, hizmet ve davranış kültürü, siyasi, yasal ve etik düzeyine bakarak iktidarı değerlendirecektir. Ancak açıkçası, genel olarak valiler ve tüm alt düzey yöneticiler halk arasında yeterli prestije sahip değildir.

Ne yazık ki, birçok yönetici halka inerek, insanların sorunları ve endişeleriyle yaşamayı bir tür ikincil iş olarak görüyor. Bu yüzden birçok konuda zayıf ve güçsüz kalıyorlar.

Aslında halkla iletişim kurmak, her zaman insanların endişeleri ve sorunlarını göz önünde bulundurarak yaşamak her yönetici için ilk ve kutsal görev olmalıdır. Liderlik ve yönetim kültürü, yaşam bilgisi ve deneyimi nerede başlar? İnsanlarla doğrudan iletişimle başlar. Hele alt kademedeki yöneticiler dünya görüşlerini değiştirmeyeceklerse, vatandaşlarla yan yana ve girişimcilerle dost olarak çalışmayacaklarsa, ne kadar emek ve para harcarsak, ne kadar kararname ve kararlar kabul etsek de bölgelerde reformlarımızın ilerlemesi zor olacaktır.

Gizlemeye gerek yok; çok ağır, tehlikeli ve şiddetli bir rekabet çağında yaşıyoruz. Dünya o kadar hızlı değişiyor ki, dünün siyasi ve ekonomik analizleri ve tahminleri bugüne uymayabilir. Çatışmalar, “ticaret savaşları” ve çevre sorunları büyüyor. Böyle karmaşık bir ortamda halkla uyum içinde yaşamayan, hayatın gerektirdiği basit gerçekleri anlamayan yetkililerin yönetici olarak geleceği yoktur. Herhangi bir sorumlu görevde onlara güvenilemez.

Bir dönem ben de valilik yaptım. O zamanın koşulları, mevcut olanaklarla kesinlikle kıyaslanamaz. Çoğu durumda ellerimiz ve ayaklarımız bağlıydı ve her şeyi “yukarı”nin moraline göre yapmak zorundaydık. Daha da kötüsü, alt kademelerdeki sorunlarla ilgili kararları, merkezi kurumlardaki serin odalarında oturan ve köylerde zor durumda yaşayan insanların sorunlarından tamamıyla uzak olan, bölgelerdeki durumu hayal bile edemeyen kişiler alıyordu.

Günümüzde ise valiler, yetkileri çerçevesinde bağımsız olarak kararlar alabiliyorlar, bağımsız faaliyet yürütebilme yetkisine sahipler. Daha öncekilerden farklı olarak onlardan her adımını Taşkent’e, merkezi makamlardaki yetkililere bildirerek onay almaları, gereksiz yere izin almaları talep edilmemektedir.

Vali, yönetici bir insan olarak bazı hususları bilmeyebilir veya dikkatinden kaçabilir, yanlışlar da yapabilir, bunların tamamını anlayıp hoşgörü ile karşılamak mümkün. Ancak yönetici olarak bu tür yanlış veya eksiklerini itiraf ederek düzeltmek için adım atmazsa veya kendi üzerinde çalışarak doğru ve uygun şekilde hizmet etmeye, bilgisini ve tecrübesini geliştirmeye gayret etmezse, üstelik çıkarcı bir kişiliğe kapılıp rahatlığa ve eğlenceye düşerse bu durumu kabullenmek ve hoş görüp affetmek kesinlikle olanaklı değildir.

Benim en önemli talebim, bu tür yetkililerimizin insanları anlaması, onların sevinciyle mutlu olup sıkıntılarına ortak olması, bunları birlikte yaşaması, çevresine üstten bir bakış ile değil halkın bakışı ile bakabilmesi ve değerlendirebilmesi, halkından, milletinden farklılaşan biri olmamasıdır. Böyle bir durumda bölge veya alanının yönetilmesinde ve önemli kararların alınabilmesinde daha iyi verim elde edilecektir.

Her yöneticinin faaliyet ölçüsü milletinin arzu ve umutlarını kendisi için başlıca amaç hâline getirerek bunların elde edilmesi için istikrarlı bir şekilde çalışmasından ibaret olmalıdır.

Vali ve bakanlarımız, kurum ve bankalarımızın yöneticileri arasında çalışkan, işinin inceliklerine vakıf, doğru düşünce yapısına sahip genç vatandaşlarımızın yetişmekte olduğunu görmek beni fazlasıyla sevindirmektedir. Onlar, halk ile açık görüşmeler düzenlemekte, girişimli çalışmalar yapmakta, üst birimlerden talimatları beklemeden bağımsız ve cüretli çalışmalar yürütmektedir.

Maalesef, bazı yönetici ve yetkililer kibir tuzağına düşerek, böbürlenerek kendini kaybettiğini ve farklılaştığını anlayamaz. Bu onlar için tam anlamıyla faciadır. Tabi böyle yöneticilerin bizim sıramızda herhangi bir yerinin olması mümkün değildir. Bu sadece Cumhurbaşkanı’nın değil, aynı zamanda halkımızın ve hayatın da talebidir.

Soru: Devlet yöneticisi için her zaman halk ile doğrudan doğruya mülakatta olması, halkıyla bir olması son derece önemli olduğunu sık sık vurgulamaktasınız. Ancak gerçekte istenilen her konuda insanlarla mülakat yapmanın, halktan görüşünün alınmasının imkânı var mıdır? Size göre bu konuda oluşabilecek “boşluk”lar nasıl tamamlanabilir acaba?

Cevap: Ben Cumhurbaşkanı olarak göreve başladığım daha ilk zamanlarda çalışma ekibimize gerçek duruma kesinlikle ilgisi olmayan gösterişli cümlelerden, “yüksek” ve “güzel” verilerden hoşlanmadığımı söyleyerek bunun yapılmaması için uyarı yapmıştır.

Her ne kadar acı ve rahatsız edici olursa olsun; ben ancak ve ancak gerçekliği yansıtan mevcut bilgileri ve verileri bilmek isterim. Bu ise orantılı olarak bana doğru kararlar verebilme olanağını sağlar.

Benim bu talebimi, tabi ki herkesin aynı şekilde anladığını söylemek zor, hâlâ eski üslubu ile bilgilendirme yapmaya çaba gösterenler görülebilmektedir. Ancak ben mümkün olduğunca böyle durumlara yol vermemeye gayret ediyorum. Bu gerçeği anlayamayanların çoğu ile yollarımızı ayırdık ve bu konudaki talebimiz her zaman kati olacaktır.

Halkımızın, Vatanımızın menfaatlerini korumayı, toplumumuzun geleceğini temin etmeyi, genlerimizin, çocuklarımızın mutluluğunu sağlamayı amaçlayan günümüzdeki reform süreci de bunu gerekli kılmaktadır. Bu konuda başka bir yöntem kullanmaya hakkımız yok.

Bir daha tekrarlayayım, yönetici ve yetkili kişilerin arasında kim bu keskin talebimizi anlayamazsa, her ne kadar ağır olsa da yol ayrımı kaçınılmazdır.

Benim ülkemizin her tarafına yaptığım bütün ziyaretlerimden başlıca amacım halkımızın nasıl hayat sürdürdüklerini, ne ile nefes alıp ne ile uğraştıklarını öğrenmektir. Bu çok önemli bir meseledir. Bu sebeple çeşitli illere yaptığım ziyaretlerde çoğu durumlarda belirlenen programın dışına çıkarak istikameti değiştirme yöntemine başvurmaktayım. Bu tür beklenilmedik, herhangi bir programda kaydedilmeyen “istikamet”ler o bölgedeki yöneticilerin gevşememelerine, her zaman çalışkanlığını korumaya alıştırır diye düşünüyorum.

Maalesef birkaç defa söyleyip uyarmama rağmen birtakım yerlerde sadece benim ziyaretim öncesinde cadde ve meydanların süslenip donatılması, bir gecede binaların önünde “çimenlik” ve “çiçek bahçeleri”nin oluşturulması gibi genel olarak gerçek durumu gizlemeyi amaçlayan göstermelik işler devam etmekte. Aldatmaya yönelik göstermelikler, insanlara güç kullanmak, sahte ve tumturaklı cümlelere alışmış olmak yıllar boyunca bazı yöneticilerin kanı ve beynine o kadar sinmiş ki bunlardan sıyrılmak çetin olmakta. Ancak her ne pahasına olursa olsun bunun gibi illetlere son vermemiz gerek. Çünkü bu durumlar dürüst olan, sahte söz veya işi kesinlikle kabul etmeyen halkımızın doğal tabiatına son derece yabancıdır.

Yerel yönetimlerin, illerdeki yetkili makamların işi Cumhurbaşkanı’nın ziyaretinden sonra bitmemesi lazım; tam tersi, ziyaretten sonra yeniden başlaması, hatta öncekinden de çoğalarak hız kazanması gerekli. Ancak bununla işimizde sürat ve kalite bir arada bulunabilir ve sonuç odaklı çalışmaya alışırız. Daha önce valiler Cumhurbaşkanı’nın ziyaretleri aralığında kendi hâlinde, rahatlık ve eğlence içinde gün geçirirler idi, şimdi ise onlar önüne tam anlamıyla programlı amaçlar ve görevleri yatırarak halk ile danışma içerisinde gayret ve azimle çalışmakta. Çünkü onlar şunu iyi biliyorlar: Cumhurbaşkanı bir dahaki sefere muhakkak her konuda net sonuçları sorarak görmek ister.

Biz ülkemiz gelişiminin bugünkü yeni aşamasında önümüzdeki güncel vazifeleri etkinlikle üstesinden gelmek için bakanlıklar, devlet komiteleri, devlet yönetiminin diğer bütün organ ve kurumlarının yöneticilerinin yanı sıra özellikle yardımcılarının kişisel sorumluluğu ve yükümlülüğünün kuvvetlendirilmesi, görev ve yetkilerinin tam olarak belirlenmesi, bunun dışında, onların faaliyetindeki verimliliğin arttırılmasıyla ilgili yeni sistemi yürürlüğe almaya özellikle önem vermekteyiz. Bu amaçla buna yönelik özel bir kararname de imzalandı.

Yukarıda belirtilen türlerdeki yöneticilerin yardımcıları kendilerinin sorumlu oldukları alan ve sahalarındaki faaliyetin etkinliği ve verimi konusunda Özbekistan Cumhurbaşkanı huzurunda doğrudan mesul ve Bakanlar Kurulu nezdinde hesap vermek zorunda oldukları bu kararnamede kaydedilmiştir. Bir başka deyişle çeşitli kademelerde yönetici yardımcısı görevinde çalışanlar artık kendi amirinin gölgesinde olamazlar, öyle bir zaman geçti. Artık onlar da net görevlere sahipti ve sorumlulukları belirlenmiştir. Kişisel mesuliyet ve sorumluluk bütün yönetim kademelerinde çalışanlar için en temel ölçü olacaktır.

Günümüzde insanlarımıza sıkıntı teşkil eden problemlerin kendi bölgede, yerel bir ortamda çözülebilmesi için ayrıca önem vermekteyiz. İl, ilçe ve şehir yöneticileri haftada iki gününü vatandaşların kabulü için ayırmaktadır. Bunun dışında günlük olarak da görüşme ve kabullerin düzenlenmesiyle ilgili sistem oluşturulmaktadır.

Genel olarak bütün yerel yöneticilerin makam odası aynı zamanda “halk kabul odası” hâline gelmelidir. Ancak bu durumda her yönetici bölgesindeki gerçek durumdan tam anlamıyla haberdar olur, çalışmasında da etkinlik ve verim artar.

Çağımızda insanların önünde ne tür meseleler olduğu, onların ne gibi problemlerle karşı karşıya oldukları, hangi konularda endişelere sahip olduklarını daha iyi anlamaya yardımcı olabilecek açık kaynaklar, bilgi ağları çoktur tabi. Özellikle televizyon, basın, internet gibi hususlar yaşam durumunu yansıtmak, deyim yerindeyse her alanın “kalp atışını” açıkça tespit etmek için önemli mevkii tutmaktadır. Şahsen ben de medya ve sosyal ağlarda sunulan haberler, bunların aracılığıyla ifade edilen güncel düşünceler, kamuoyunun dikkatini çeken olay ve durumlar ile ilgili mümkün olduğu kadar doğrudan bilgi sahibi olmaya gayret etmekteyim.

Özetle modern bilgi teknolojilerinin geliştiği bu çağımızda gerçek hayattan tamamıyla izole olarak ayrılmak mümkün değildir. Buna rağmen halk ile çeşitli biçimlerdeki, diyelim ki önceden planlanmış etkinlik olabilir veya mahalle, ilçe, herhangi bir kuruma beklenmedik bir şekilde ziyaret yapmak şeklinde olabilir, her şekilde doğrudan görüşme ve irtibat hâlinde olmak her zaman gereklidir diye düşünüyorum.

Vatandaşlarımız, kamuoyu tarafından aktif bir şekilde tartışılan bütün meseleler dikkatle ilgilenmeyi talep eder. Bunları inkâr etmek mümkün değil. Tabi, toplumdaki yasa ihlalleri, adaletsizlik, insan haklarına ihmalkâr olmak, yolsuzluk ile ilgili durumlara kayıtsız olmak doğru değildir. Sistemsel bir hâl almış veya cüzi bir sorunla her şekilde tamamıyla derhâl ilgilenilerek kaynağını bulmak ve çözmek elzemdir.

Örneğin son yıllarda radikal reformlar dönemine adım atmış olan ülkemizde gelişimin önünde engel olan illet – yolsuzluğa karşı tutarlı şekilde mücadele edilmektedir. Örnek verecek olursak, 2020 yılında çeşitli kademe ve derecelere mensup olan yetkililer tarafından işlenen suçlar için 1723 şahsa karşı dava açılarak cezai işlem yapılmıştır. Onlar tarafından meydana getirilen zararın miktarı 500 milyar somu teşkil etmektedir. 2021 yılının ilk beş ayı boyunca ise 1696 yetkiliye karşı ceza davası açılmıştır. Bu şahıslar tarafından ortaya çıkarılan zarar 450 milyar somdur.

Şüphesiz belirtilen maddi hasar ve zararlar suçu işleyenler tarafından tahsil edilecektir. Yolsuzluk belasının toplumumuz yaşamından yok edilmesine yönelik siyaset ileride de keskin bir şekilde devam edecektir.

Soru: Ülkemizde toplum için en önde gelen, güncel ve hayati mesele olan toplu konutlar, örneğin, uygun fiyatlı konut inşa etmeye ayrı bir önem verilmektedir. Bu yöndeki çalışmaların düzeyi gelecekte nasıl olacak?

Cevap: Son yıllarda ülkemizde modern konutların inşa edilmesi alanında yeni bir dönem başladı diye rahatlıkla söylememiz mümkün. Son dört yılda daha önceki yıllara nispetle 4-5 kat daha fazla konutların inşa edilmesi, sadece bu sene 54 bin aileye yeni konut ve evlerin tahsis edilmesi örneğinde bu alanda ne düzeyde çalışmalar yürütüldüğünün ispatını açıkça görmek mümkün.

Bizim önümüze hedef olarak koyduğumuz hayırlı gayemiz olan halkımızın rızasını kazanmaya yönelik büyük vazifeler, reformlar ve bununla birlikte, zamanımızın yaşam standartları da modern konutların inşa edilmesindeki süratin ve kalitenin yükseltilmesini gerekli kılmaktadır.

Şunu da özellikle vurgulamak gerekir: Biz daha önce toplu konutların inşa edilmesi konusuna dönemin taleplerine bağlı olarak böyle ciddi bir şekilde eğilmemiş ve şimdiki gibi yüksek düzeyde altyapı ve inşaat çalışmalarını gerçekleştirmemiştik.

Biz bu yolda ilk adımlarımızı atarak büyük tecrübe kazanmaktayız. Bütün bölgelerimizde toplumumuz için rahat ve konforlu, bütün modern imkânlara sahip olan konutlar, evler inşa edilmekte. İpotek piyasası canlanarak gelişmekte. Yaşamımıza “uygun fiyatlı evler”, “akıllı ev”, “akıllı şehir”, “dijital hizmetler” gibi yeni kavram ve deneyimler dâhil olmakta.

İleride ev, toplu konut kaynağını öyle bir düzeye yükseltmeliyiz ki bunun sonucunda toplumun bütün kesimleri konut satın alma ve bu konuda seçim imkânına sahip olması gerekir.

Doğal olarak bu konuda çeşitli sorunlar da mevcut ve biz bu sorunları yerel yönetimler aracılığıyla birlikte çözmeye gayret ediyoruz.

Örnek olarak çok katlı konutların aralığında boş olan arazilere binaların inşa edilmesi, ertelenme ilan edilmiş olmasına rağmen ağaçların kesilmesi, yeşil alanların azaltılması gibi durumlar çoğumuzu rencide etmektedir. Bazı yöneticilerin kayıtsız kalmaları veya çıkarcı bir tutum sergilemeleri neticesinde yerleşim alanlarında insanların gezebileceği, spor yapabileceği, ailesiyle birlikte temiz havada vakit geçirebileceği açık alan bile azalmaktadır.

Biz bunun gibi durumlar karşısında doğal olarak sıkı önlemler almaktan uzak duramayız. Bu sebeple gerek Taşkent’te gerekse başka büyük şehirlerimizde yeni binaların inşa edilmesi şehir dışında yer alan bölgelerde gerçekleştirilmesi için tedbirler uygulanmakta. Yerleşim bölgeleri içinde altyapı sistemlerinin, doğal gaz, elektrik, içme suyu ve kanalizasyon şebekelerinin yenilenip modernizasyonu yapılmadan yeni binaların inşa edilmesi uygulaması kaldırılmıştır.

Soru: Ülkemizde gençlerin hukuk ve menfaatlerinin sağlanması, eğitim alması, çalışması, bilgi ve yeteneklerinin gün yüzüne çıkarılması ve geliştirmesi için gereken koşullar sağlanmaktadır. Ülkemizde 2021 yılının “Gençlerin Desteklenmesi ve Halk Sağlığını Güçlendirilmesi Yılı” olarak ilan edilmesi de bunun somut bir ifadesi oldu. Yeni Özbekistan’ı inşa etme sürecinde gençlerin yeri nasıldır ve onlara düşen başlıca görevlerin nelerden ibaret olduğunu düşünüyorsunuz?

Cevap: Gençler, toplumumuzun en önemli desteği ve dayanağıdır. Geniş çaplı reformlarımızın etkin bir şekilde uygulanabilmesinde gençler belirleyici bir güç olarak ortaya çıkmakta. Aynen modern bilgilerin sahibi olan, önemli mesleklere, yenilikçi teknolojilere, yabancı dillere iyi derecede vakıf olan çocuklarımız ülkemizin daha da geliştirilmesinde öncü bir yer tutar.

Gençler, yeni ve farklı bir şekilde düşünmeye, yeni düşünceleri çekinmeden ortaya koyarak, bunları gerçekleştirmeye, sorunları alışılagelmişin ötesinde ve yaratıcı bir şekilde çözmeye meyilli oldukları bilinmektedir. Bu bakımdan günümüzde genç nüfusumuzun eğitim alması, ilim, bilim, yenilikçilik, edebiyat, sanat ve spor alanlarındaki yetenek ve potansiyelini ortaya koyabilmesi, toplumumuzun sosyal ve siyasi yaşamında gençlerin etkin roller alması için bütün koşulları sağlamaya öncelik veriyoruz.

İmam Buhârî atamızın topladığı mübarek hadislerin birinde şöyle denir: “Genç yaşta ilim öğrenmek taş üzerine nakış yapmak gibidir.”

Büyük âlimlerimiz bunun gibi hikmet dolu sözlere uyarak ilim ve bilimde nice büyük hizmetler, icatlar yaptığı ve evrensel düşüncenin gelişimine paha biçilmez şekilde katkılar yapmış olduğu tarihte iyi bilinmektedir.

Ulularımızın temelini attığı böyle kutlu geleneklerimizi devam ettirerek, vatanımızda yeni Hârezmî’ler, Fergânî’ler, Birunî’ler, İbn Sina’lar, Uluğ Bey’ler, Nevai’lerin yetiştirilmesi sadece vazifemiz değil, aynı zamanda tarih ve geleceğin önündeki kutsal borcumuzdur.

Biz buna yönelik büyük işlere giriştik. Ülkemizde ileri bilim ve tecrübeye sahip olmak ve rekabetçi insan kaynaklarının eğitimini sağlamak amacıyla yüksek öğretim kurumlarının sayısı 141’e ulaştırıldı, 26 yabancı üniversitelerin Özbekistan’daki şubeleri faaliyete başladı. Hâlbuki 2016 yılında ülkemizdeki yükseköğretim kurumlarının sayısı 77 adedi teşkil ederdi. Kısa zamanda bu konudaki rakamları iki kat arttırmayı başarmamız, şüphesiz gençlerimizin ve aynı zamanda bütün toplumumuzun entelektüel kapasitesinin artması anlamına gelmektedir. Bu da toplumumuzun modern bilgilere ve mesleklere daha da yakın hâle getirilmesi yönündeki gayretlerimizin neticesidir.

Son beş yılda yüksek öğretim kontenjanları 3 misli arttırılarak, bu sene 182 bin vatandaşımızın yüksek öğretim öğrencisi olması için imkân sağlandı. Bu genel kapsamın yüzde 28’e ulaştığı anlamına gelir. Karşılaştırmanız için söyleyelim, 4 yıl önce başvuran adayların sadece yüzde 9’u öğrenci olabilirdi. Bu konuda devlet burslarının 21 binden 47 bine yükseltildiği, önceki senede edindiğimiz deneyimi bir sonraki aşamaya yükselterek, ihtiyaç sahibi ailelerin 2 bin kız çocuğuna bu sene yüksek öğretim kurumlarında eğitim alabilmesi için özel kontenjan bursu tahsis edildi. Bu da gençlerimizin geleceğini doğru sağlayabilmeye yönelik uygulamalı ilgimizin örneğidir.

Biz, 2030 yılına kadar okul, lise ve meslek lisesi mezunlarını yüksek öğretim aşamasına yükselmesi derecesini yüzde 50 oranına ulaştırmayı hedefliyoruz ve buna ulaşacağımıza inanıyorum.

Bu sene Taşkent şehrinde en yüksek uluslararası standartlara uygun olan “Yeni Özbekistan” Üniversitesi kuruldu. Bu üniversite, ülkemizdeki bütün yüksek öğretim kurumları için örnek teşkil edecek. En bilgili ve yetenekli gençlerimiz burada eğitim alacak.

Biz sürekli milli eğitim sisteminin tüm aşamalarını uygun ve orantılı olarak geliştirmeye önem vermekteyiz. Son dört yılda çocuklarımızın okul öncesi eğitim kapsamının daha önceki yüzde 27,7 oranının 2 katından fazla artarak yüzde 60 derecesine ulaşmış olması, anaokullarının sayısının ise 3 kat artarak 14 bini geçmiş olması bu yöndeki reform çalışmalarımızın sonucudur.

Bugünlerde ülkemizde “Yeni Özbekistan okul eşiğinden itibaren başlar” şeklindeki ilke temelinde okul eğitimi sisteminde de büyük değişiklikler gerçekleştirilmektedir. Taşkent şehrinde ve illerimizde Cumhurbaşkanı Okulları, sanat ve ihtisas okullarının sayısı da çoğalmaktadır.

“Beş Önemli Girişim” programı, “Berkemal Nesil” merkezleri kapsamında gençlerimizin boş vakitlerinin doğru değerlendirilmesi için sadece bu sene 36 bin ek kurs tertip edildi, 874 bine yakın çocuğumuz bunlara katılım sağladı. Bununla birlikte eğitim kurumları, kütüphane ve eğitim merkezlerine yaklaşık 100 bin sanat ve spor araçları, bilgisayarlar, 600 bine yakın kitap sağlandı.

Bilhassa genç çocuklarımızın girişimcilik alanındaki düşünce ve teşebbüslerini gerçekleştirme, onlara iş imkânları ve gelir kaynakları sağlama konusuna devlet düzeyinde büyük önem verilmektedir. İşte bu ilgi nedeniyle son dört yıl içinde 30 yaşının altında olan iş yeri sahiplerinin sayısı 5 kat artarak 500 bini geçmiş, kendileri ülkenin bu alandaki gelişiminde önemli yer tutmaktadır. Sadece bu sene 92 binden fazla gençlerimizin girişimcilik projeleri için 2 trilyon 300 milyar somu teşkil eden devlet destekli kredilerin tahsis edildiği böyle gençlerimizin sayısının artmasına da hizmet edecektir.

Mahallelerde düzenlenen mesleki eğitim kurslarında binlerce gençlerimiz işgücü piyasasında yüksek talep gören modern mesleklerin sahibi olmaktadırlar.

Bu seneden itibaren her ilçenin imkânları ve gelişim yönlerine bağlı olarak köylerde gençlerimiz için 1 dönümden 1 hektara kadar arazi tahsis edilmeye başladı. Bunun sonucunda köylerde yaşayan 230 binden fazla gençlerimiz için toplamda 61 bin hektarlık arazi tahsis edildi. Bununla birlikte buğday hasadından sonra boş arazilerin 75 bin hektarı da 170 bin gencimizin mevsimsel ziraat yapabilmesi için tahsis edildi.

Gençlerimizin arasında yoksullukla mücadele etme politikası, onları serbest çalışmaya teşvik etme konusunda “Gençler Defteri” uygulamaları, gençler programları kapsamında gerçekleştirilen çalışmalarımız için önem arz etmektedir. Bu senenin ilk 8 ayı boyunca “Gençler Defteri”ne dâhil edilen 430 bin gencimizin sorunlarını çözmeye yönelik 300 milyar som tutar fon harcandı. Bu kapsamda ayrıca “Demir Defter”de yer alan ailelerin çocukları olan 2 binden fazla öğrencinin eğitim harçları karşılandı.

Öte yandan işverenlerin 25 yaş altı çalışanları için alınan kamu vergi tutarının bütçeden tam geri ödenmesini sağlayan bir sistem bu yıldan itibaren uygulanmaya başlandı. Uygulama neticesinde bu yılın ikinci yarısında 170 milyar, önümüzdeki yıl ise 500 milyar som, 240.000 genci istihdam eden girişimcilerimizin tasarrufunda olacaktır.

Üniversite gençlerimizi desteklemeye yönelik kurulan yeni sistem ile yurtlarda kalma imkânı bulamayan 62 bin kız ve erkek gençlerimize aylık kiralarının %50’si yine devlet bütçesinden karşılanmış durumda.

Bu alandaki çalışmalarımız istikrarlı bir şekilde devam etmekle kalmıyor, daha ileri seviyeye doğru ilerletmek çabası içinde olduk ve olacağız. 13 Temmuz 2021 tarihli “Gençlere Çok Yönlü Destek Olmak ve Onların Sosyal Girişimciliğini Artırmaya Yönelik Ek İmkanlar” Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi bu çabamızı doğrulamaktadır.

İşbu kararnamede, ülkemiz gençliği için 30’dan fazla ek imkân ve fırsat ortamının oluşturulması öngörülmüştür. Bunlardan sadece birine değinmek istiyorum. Yükseköğretim kurumlarında öğrenim gören “Demir Defter” kapsamındaki ailelerin çocuklarının 2021-2022 eğitim öğretim yılının ilk yarıyıl üniversite katkı payı devlet bütçesinden karşılanacaktır. Ülke genelinde 4.000’den fazla ailenin çocukları bu olanaktan yararlanacaktır. Bunun için bütçeden 29,2 milyar som tahsis edilecektir.

Ülkemizde anne ve babasından ayrılan, kimsesiz, merhamete muhtaç çocuklara destek olmak, onların eğitim ve öğretimini, istihdam ve barınmalarını, toplumda kendi konumuna sahip olmalarını sağlamak amacıyla şefkat evleri, özel yatılı okullar ve “Çocuklar Şehri” gibi kurumların maddi ve teknik alt yapısına, personel potansiyelinin güçlendirilmesine ciddi önem verilmektedir.

Zira şefkat evlerinde bulunan çocukları sıcak bir aile ortamında yetiştirmek, eğitimli, meslek sahibi ve değerleri bilen, vatansever birer insanlar olarak büyütmek hepimizin kutsal görevidir. Tüm bu durumları göz önünde bulundurarak, şefkat evlerinde ve özel yatılı okullarda eğitim-öğretimin verimini artırmak amacıyla yeni bir sistem getirme gayreti içindeyiz. Bu kapsamda adı geçen eğitim ve öğretim kurumlarının mensubu öğrencilerimizin sorunlarını araştırmak, tespit edilen sorunlara çözümler üretmek, hayallerinin gerçekleşmesini sağlamayı amaçlayan yeni “Şefkat Defteri” projesini uygulamaya başlatıyoruz. Bununla birlikte anne ve babası olmayan veya ebeveyn bakımından yoksun çocukları koruma, onların barınma ve bakımını sağlayacak düzeni de oluşturmuş bulunuyoruz. Buna göre, kendi adına evi olmayan ve barınmaya ihtiyaç duyan türden çocukların her birine 18 yaşını doldurdukları sene toplam alanı 25 metrekareden az olmamak üzere 1 odalı, yetişkin olup da aralarında aile kurmaları durumunda ise kendilerine 50 metrekareden az olmamak üzere 2 odalı daireler tahsis edilecektir.

İnsanı değerli gören anlayışımızla gerçekleştirilen bu tür reformlar, büyük ecdadımız Alişer Nevai’nin: “Bir yetimi sevindirmek Kâbe’yi inşa etme gibidir” şeklindeki derin ifadelerine yansıyan merhamet, cömertlik ve asalet gibi asil nitelikleri her zaman değerli bulan ve yücelten halkımızın arzu ve istekleriyle her açıdan uyumludur.

Ben, ülkemizin gittiğim her bölgesinde, şehrinde veya köyünde mutlaka oradaki mevcut gençlerle hasbihal ediyorum. Açık ve samimi biçimde gerçekleşen bu sohbet ortamlarında onların sağlık durumları, eğitimleri, istekleri, köylerindeki veya mahallelerindeki yaşam koşullarıyla ilgileniyorum. Malumunuz, dünyadaki ülkelerin ve milletlerin gelişmişlik seviyesini gösteren birçok kriter ve parametre bulunmaktadır. Benim için ise burada en önemli kriter, gençliğimizin saadeti ve gelişmişliğidir.

Yeni Özbekistan’ın nefesini, hızını ve yoğunluğunu her şeyden önce sevgili oğul ve kızlarımızın kararlılıklarında, cesur fikirlerinde ve önerilerinde, ulaşmakta olduğu ilk başarılarında görüyorum.

Geçtiğimiz günlerde, 30 Haziran Gençlik Günü’nde, genç neslimizin temsilcileriyle tekrar bir araya geldim ve onların çeşitli sahalarda yaptıkları araştırmalarına şahit olmaktan çok memnun oldum. Çocukları her zaman arayış ve gayret içinde olan halkın ve devletinin yararına her zaman kendi koyduğu hedeflere ulaşacağına, daha yüksek amaçlar için çaba sarf edeceğine ve ilerleme sağlayacağına yürekten inanıyorum. Zira bu tür hareketler, yarınların güçlü bir dalgası olacak, yaşamımızı dünden daha iyi ve müreffeh hale getirecek, bilinç ve düşünce düzeyimizin yükselmesine temel olacaktır.

Soru: Ülkemizin son yıllarda insan hakları ve özgürlüklerini sağlama konusunda elde ettiği başarılarından bahsederken, kız çocukların ve kadınların eğitimi, bilimi, çalışması, sağlığı, yetenek ve kabiliyetlerinin gün yüzüne çıkarmak, anneliğin ve çocukluğun muhafaza edilmesi, cinsiyet eşitliği meselelerinde yürütülen geniş kapsamlı çalışmalara öncelik verildiği gözlemlenmektedir. Bunun nedeni sizce nedir?

Cevap: Bunun nedeni elbette basit. Yani dünyadaki herhangi bir milletin, devletin veya herhangi bir toplumun gelişmişlik ve kültür düzeyi, öncelikle kadına karşı tutumlarıyla belirlenir.

Bir kadın demek, bir aile, bir mukaddes kale, çocuk gibi paha biçilmez nimetin mevcudiyeti demektir. Kadınlarımız mutlu olduğu sürece şüphesiz ailemiz ve toplumumuz da huzurlu olacaktır. Kadınların her alanda ve tüm sektörde erkeklerle eşit haklara sahip ve saygıyla yaşadıkları bir ülkede barış ve birlik, büyüme ve refah daima varlığını koruyacaktır.

Bu nedenle milletimiz, değerimiz açısından önem arz eden “Anne” sembolü olan kadına her zaman saygı ve hürmet göstermiştir.

Yüzyıllardır insanlığa sevgi duygusunu aşılayan, onu güzellik, vefa ve bağlılık ruhuyla besleyen de yine kıymetli ve merhamet donanımına sahip annelerimiz olmuştur.

Bu dünya hayatında başardığımız ve elde ettiğimiz neticeler, merhametli ve sevgi dolu annelerimizin sayesinde gerçekleşmiştir. Bu sebepledir ki, kadınlarımıza karşı hep bir borçluluk duygusuyla yaşıyoruz. Onlara karşı ne kadar önem ve ilgi göstersek hakkını ödeyemeyiz.

Ülkemiz nüfusunun neredeyse yarısını oluşturan sevgili anneler, kıymetli kız kardeşlerimizin meşru hak ve menfaatlerini sağlamak, kadınların toplumdaki rolünü ve saygınlığını artırmak için devlet siyasetinin uygulanmasında söz konusu değerler bizim sırtımızı dayadığımız yıkılmaz duvarlarımızdır.

Son yıllarda 2 kanun tasarısı, 6 Cumhurbaşkanı kararnamesi ve talimatları, 16 adet Bakanlar Kurulu kararı olmak üzere, bu önemli konuların pratikte uygulanmasına yönelik 24 belgenin kabul edilmiş olması, kadınlarımız ve kızlarımıza karşı gösterdiğimiz büyük bir dikkat ve özenin ifadesidir.

Bizim değerli kadınlarımız, hayatımızın her alanında aktif bir şekilde yer almakta ve yeni bir Özbekistan’ın inşasında paha biçilmez katkılarda bulunmaktadır. Bunların arasında milletvekilleri ve senatörler, bakanlar ve valiler, akademisyenler, profesörler, Özbekistan Kahramanı, Halk Öğretmeni, Halk Şairi, Halk Sanatçısı ödüllerinin hamillerinin bulunduğunu iyi biliyoruz.

Günümüzde Özbekistan’da, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği İhtisas Komisyonu, Özbekistan Cumhurieti Ali Meclisi Senatosunun Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Konuları Komitesi, Cumhuriyet Kadın Kamu Konseyi gibi yapılar kadınlarımız ve kızlarımızın menfaatlerinin korunması hususunda önemli rol oynamaktadır.

Ülkemizde kadınların iş bulması, barınması ve sağlık hizmetlerinin kalitesinin artırılması konularına özel önem verilmektedir. Bu bağlamda, kadınların mesleki eğitime yeniden başlamalarını sağlayacak merkezlerin faaliyete geçirildiği, uygun fiyatlı konut programının uygulamaya konulduğu ehemmiyetlidir. Her yıl zor yaşam koşullarında yaşayan kadınların aldıkları evin ilk konut katkı payları da devlet bütçesinden karşılanmaktadır.

Toplum hayatında aktif olarak yer alan, çeşitli alanlarda örnek sonuçlar elde etmekte olan, sağlıklı ve uyumlu bir şekilde gelişmiş bir neslin yetişmesine değerli katkıda bulunan kadınlarımız 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, Bağımsızlık Günü ve diğer özel meslek günleri vesilesiyle devletimizin yüksek ödülleri ve ayrıca “Örnek Kadın” rozeti ile ödüllendirilmektedir.

Zülfiye Devlet Ödülü’ne layık görülen genç kadınlarımızın sayısının 367’ye ulaşmış olması da bu konuda gerçekleştirilen çalışmalarımızdan biridir.

Sohbetimizin başında da belirttiğimiz gibi, “Kadınlar Defteri” uygulaması temelinde, kadınlar arasındaki yoksulluğu ve işsizliği sona erdirmek için istikrarlı çalışmalara devam edilmektedir.

Soru: Nurlu meleklerimiz olan yaşlı neslin temsilcilerine ülkemizde özel bir sevgi ve merhamet gösterilmektedir. Bu alanda uygulanmakta olan çalışmaların kat edeceği ilerleme ve gelişmeler hakkındaki görüşlerinizi de bizimle paylaşabilir misiniz?

Cevap: Ben, günümüzdeki barışçıl, özgür ve müreffeh yaşamımız hakkında düşündüğüm zamanlarda atalarımızın kendi döneminde zuhur bulan imtihanların ve sıkıntıların üstesinden gelmek için kaç nesiller boyunca yorulmadan, yılmadan çalışıp çabaladıklarını minnetle anarım. Onların bizleri huzurlu ve refah dolu günlere ulaşmamızdaki hizmetlerinin değerini hiçbir şey karşılayamaz. Yaptıkları; hiçbir şeyle ölçülemeyen, takdir edilemeyen muazzam cesaret, özveri ve kahramanlıktır.

Bu nedenle böylesi cesur ve asil ecdadımızdan geçmiş olanların anısını onurlandırmak ve her zaman derin bir saygıyla hatırlamak, bugün aramızda yaşayan değerli büyüklerimize karşı sevgi, saygı ve hürmette bulunmak, bizim inancımızın gereği kutsal görevimizdir.

En önemlisi de bu tür iyilik çalışmalarımızın ileride gençlerimize bir eğitim ve örnek okula dönüşmesidir.

Siz kıymetli gazeteciler iyi biliyorsunuz ki ülkemizdeki yaşı ileri neslimizi desteklemek, onların anlamlı yaşam sürmeleri için gerekli koşulları yaratmak için büyük işler yapılmaktadır. Özellikle emeklilik ve yaşlılık maaşları işlemleri hızlandırılmış, zamanında ödenmesi konusunda gerekli adımlar atılmış, onların çeşitli sosyal hizmetlere erişimi ile ilgili zorluklar ve sorunlar ortadan kaldırılmıştır. Toplumumuzun yaşamında aktif yer alan yaşlı insanımız Nuroniy Vakfı tarafından maddi ve manevi olarak teşvik edilmektedir.

Yaşlı nesil insanlarımızın sağlığını korumak, ülkedeki çeşitli sanatoryumlara ve huzurevlerinde vakit geçirmeleri için ayrıcalıklı kuponları kendilerine temin etmek, bayram günlerinde kendilerine özel kutlama ziyaretlerinde bulunmak, sürekli sevgi ve saygı göstermek güzel bir gelenek haline gelmektedir.

Tekrar ediyorum, tüm enerjisini, bilgisini ve kabiliyetini ülkemizin ilerlemesi ve halkımızın refahına adayan böyle mübarek insanlarımıza bir ömür borçluyuz. Kıymetli yaşlı insanımızın yaşam şartlarını daha da huzurlu kılmak, özellikle onların zengin deneyimleri ve faydalı tavsiyeleri ile Yeni Özbekistan gençlerinin eğitiminde sosyal hayatımıza daha aktif katılmalarını sağlamak amacıyla iyi imkanlar yaratacağız.

Mevzubahis konuların bilhassa altını çizerek vurgulamamın bir anlamı var. Yeni bir Özbekistan’ın inşası sürecinde halkımızın rızasını kazanmak ve onları memnun etmeyi büyük bir hedef belirlediğimiz için, toplumumuzun her üyesinin kendi yaşamlarında bunu hissetmesi bizim için çok önemlidir.

Bugün ülkemizin tüm bölgelerinde üç kuşağın temsilcileri arasında samimi buluşmaların gerçekleştiriliyor olması ve değerli büyüklerimizin de bu buluşmalarda aktif katılım sağlayarak kendi meslekleri ve hayat tecrübelerini paylaşmakta olmaları, günümüzün huzurlu ve aydınlık günlerinin değeri ve önemi hakkındaki paylaştıkları düşünceleri gençlerimiz için gerçek bir okul görevi görmektedir.”

Soru: En büyük ve en değerli bayram Bağımsızlık Günü arifesinde, gazetemizin sayfaları çeşitli mesleklerden vatandaşlarımızın samimi dilekleriyle dolmaktadır. Bağımsızlığın ilk günlerinden itibaren ülkemizde yeni bir devlet ve toplum inşa etme sürecinde aktif olarak yer almış tanınmış bir lider, günümüzde ise yeni bir Özbekistan inşa etme projesinin başlatıcısı ve bunun uygulamaya geçirilmesi yolunda tüm halkımıza cesaretle öncülük eden milli bir öncü, Cumhurbaşkanı sıfatıyla işbu bayram münasebetiyle halkımıza ne gibi temennilerde bulunursunuz?

Cevap: Elbette, ülkemizin bağımsızlığının 30. yılı vesilesiyle, tüm alanlarda ve sektörlerde ilerleme çabalarımızın neticeleri üzerinde muhasebe yaparak buna göre gelecek planlarımızı daha net bir şekilde belirleyeceğiz. Özellikle ülkemizde her bir insanın hak ve özgürlüklerinin ve meşru menfaatlerinin sağlanması, halkımızın daha özgür ve müreffeh bir yaşam sürmesi ana hedefimiz olmaya devam edecektir. Benim için Özbekistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak görevimin çekirdeğini oluşturan en büyük hedef, halkımızın barışçıl, müreffeh, özgür ve huzurlu bir yaşam hayallerini gerçekleştirmeye can gönülden ve özverili fedakârlıkla hizmet etmektir.

Hepimizin rızk kazanmasında katkıda bulunan, yetiştiren kıymetli halkımıza biz her zaman borçluyuz. Aziz ve kıymetli milletimizin rızasını kazanmak bizim için en büyük mutluluktur. Zira millet bizden razı olursa Yaradan da razı olur.

Atalarımızın nicelerinin hayalini kurduğu böylesine büyük çalışmaları gerçekleştirme imkanı bize nasip olduysa, bu nimet özlüğünü, kimliğini idrak eden her vatandaş için gerçek bir mutluluk ve onur değil midir?

Tüm bilgi ve tecrübemizi, aklımızı, aziz anavatanımıza sonsuz sevgi ve bağlılığımızın nişanesi olarak kullanarak, tek bir halk, tek bir millet olarak yüce hedeflerimize ulaşacağımıza inancım tamdır.

Yeni Özbekistan, günümüz dünya arenasında güçlü bir potansiyele ve değere sahip, her yönüyle müreffeh ve huzurlu bir ülke olacaktır.

Ben sadece buna inanmakla kalmıyor, bu yolda sahip olduğum tüm bilgi ve tecrübelerimi seferber etmeye her zaman hazırım. Tüm yurttaşlarımızı da bu anlamda böyle büyük bir safta, Yeni Özbekistan’ın kurucuları arasında yer almaya davet ediyorum.

İşte bu fırsattan istifade ederek, çok uluslu milletimizin yaklaşan Bağımsızlık Günü’nü en derin samimiyetimle kutluyor ve her bir vatandaşıma barış, huzur, refah ve mutluluk dileklerimi sunuyorum.

***