Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanı Antony Blinken tarafından Kabil yönetimine ve Taliban yetkililerine bir mektup gönderilmiştir. Söz konusu mektupta, taraflar arasında bir barış görüşmesi yapılacağından bahsedildiği gibi planlanan barış görüşmesine Türkiye’nin ev sahipliği yapmasının isteneceği de belirtilmiştir. Ayrıca mektupta ABD’nin 1 Mayıs 2021 tarihinde Afganistan’dan askerlerini çekmeyi planladığı da vurgulanmıştır.
Bu gelişmeler ışığında Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), ABD’nin Afganistan konusundaki yeni stratejisini değerlendirmek üzere alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinden alınan görüşleri dikkatlerinize sunmaktadır.
Dr. Öğr. Üyesi Emre OZAN (ANKASAM Türk Dış Politikası Danışmanı)
Joe Biden yönetiminin Çin’le stratejik bir rekabete yöneldiğini ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Emre Ozan, “Rusya’yla ilişkilerde yeni gerginlikler söz konusudur. Dolayısıyla Biden döneminde ABD’nin dış politika önceliklerini büyük güçler arasındaki güç mücadelesi belirleyecektir. Bu mücadelede Biden, müttefikleriyle yakın işbirliği arayışına girmek istemektedir. Bu bağlamda Afganistan gibi bazı önemli bölgesel sorunların çözümünde, müttefik ülkelerin rolü ön plana çıkabilir.” ifadelerini kullandı.
Doha Anlaşması çerçevesinde ABD’nin Afganistan’dan çekilmeye hazırlandığını da dile getiren Ozan, “ABD, 2021 yılının Mayıs ayına kadar Afganistan’dan çekilmeyi planlamaktadır; fakat burada bir güç boşluğu oluşmasını da istememektedir. Bu nedenle ABD’nin Türkiye’den müzakerelere katkı sağlamasını ve Afganistan’da etkinliğini artırmasını istemesi son derece normaldir. Zaten Türkiye de Afganistan’a ilgisiz bir ülke değildir.” dedi.
Bu noktada aşılması gereken bazı engellerin de bulunduğunu söyleyen Ozan, “Bahsi geçen engeller, Türkiye-ABD ilişkilerinin kendi dinamiklerinden kaynaklanmaktadır. İkili ilişkilerdeki sorunların somutlaşmış hali S-400 Meselesi olarak karşımıza çıkmaktadır. ABD, Türkiye’nin söz konusu füze sisteminden vazgeçmesini ve Rusya’yla stratejik yakınlaşmasını sona erdirmesini talep etmektedir. Ancak bu istek, Ankara’nın kolaylıkla kabul edebileceği bir talep değildir. Bununla birlikte Suriye’deki Türk-Rus işbirliği son zamanlarda tıkanmış durumdadır ve Türkiye yeni bir arayış içerisindedir. Dolayısıyla Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir döneme girilmesi uzak bir olasılık değildir. Böyle bir durumda Afganistan, Türk-Amerikan işbirliğinin önemli alanlarından biri haline gelebilir.” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.
Prof. Dr. Hasan KÖNİ (İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
Türkiye’nin Afgan halkının sempatisini kazandığına dikkat çeken Prof. Dr. Hasan Köni, “Türkiye, Afganların en çok güvendiği Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ülkesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla Ankara’nın barış görüşmelerinde ev sahipliği yapmasının istenmesi doğru bir seçenek olacaktır. Türkiye de ABD’yle ilişkilerin düzelmesini istediği için söz konusu öneriyi kabul edecektir.” dedi.
Taliban’ın geçmişte hükümette olduğunu da hatırlatan Köni, “Zamanında ABD, Usame Bin Ladin’in Afganistan sahasında birtakım terör faaliyetlerine giriştiği iddialarında bulunmuş ve Ladin’in Washington’a teslim edilmesi gerektiğini söylemişti. Taliban, Ladin’i vermeyince de ABD, Afganistan’a müdahalede bulunmuştu. Böylelikle geçmişte Washington yönetimi, geçmişte Ruslara karşı savaştıkları için “Özgürlük Savaşçısı” olarak tanımladığı Taliban’ı terör örgütü olarak nitelendirmişti. Mevcut durumda ABD, barış görüşmeleri yapılmasını istemektedir. Kendisi de Taliban’la görüşmüş ve Doha Anlaşması’nı imzalamıştır. Dolayısıyla Beyaz Saray, artık Taliban’a yaklaşımını değiştirmiştir. Bu noktada Türkiye’nin de barış görüşmesine ev sahipliği yapmayı severek kabul edeceğini düşünmekteyim.” şeklinde konuştu.
Doç. Dr. Oktay BİNGÖL (Emekli Tuğgeneral)
Emekli Tuğgeneral Oktay Bingöl, Ankara’ya barış görüşmelerinde ev sahipliği rolünün verilmesinin ne anlama geldiğini anlamak için geçmiş dönemdeki barış görüşmeleri faaliyetlerinin çok iyi okunması gerektiğini söyledi. Bu kapsamda Bingöl, “Geçmiş yıllarda da ABD’nin arabuluculuğunda Taliban ile Kabil yönetimi arasında çoğunluğu Körfez ülkelerinin ev sahipliğinde gerçekleşen barış görüşmeleri olmuştur. Bahsi geçen barış görüşmeleri sonucunda zaman zaman kısmi ateşkesler sağlansa da genellikle çatışmalar devam etmiştir. Zaten bir başarı sağlansaydı, Afganistan bugünkü durumunda olmazdı.” dedi.
Barış görüşmelerine ev sahipliği yapması için Türkiye’nin seçilmesinin oldukça farklı bir gelişme olduğunu belirten Bingöl, “Türkiye, özellikle Afganistan’ın kendi komşularıyla iyi ilişkiler kurması adına çok önemli süreçler yönetmiştir ve yönetmeye de devam etmektedir. Söz konusu gelişme, elbette bölgede Türkiye’ye stratejik bir alan açılması şeklinde değerlendirilebilir. Diğer taraftan, böyle bir isteği kabul ederseniz, risklerini de üstlenmiş olursunuz. Üstelik bu tür süreçlerin riskleri de bir hayli fazladır. Dolayısıyla spekülasyonlara ve tartışmalara fazlaca sahne olacak bir durum ortaya çıkmaktadır.” yorumunu yaptı.
Söz konusu isteğin Türkiye-ABD ilişkileri açısından sağlıklı bir adım olmadığını dile getiren Bingöl, “Türkiye, 2000’li yıllardan önce Ortadoğu’da resmi arabuluculuk görevlerine soyunmuştu. Zaten Türkiye’nin dış politikasında arabulucu ve rol model olmak önemli bir yer tutmaktadır. Ancak geçmişteki arabuluculuk girişimleri, hep devletler arasında vuku bulmuştur. Bu tarz devlet dışı aktörler ile devletler arasında yapılacak bir barış görüşmesinde bulunmak Türkiye için daha önce deneyimlemediği farklı bir durum olacaktır. Türk-Amerikan ilişkilerinin gidişatı açısından değerlendirildiğinde ise ilişkilerin düzene sokulması için daha iyi bir noktadan başlamak gerekir diye düşünüyorum.” açıklamasında bulundu.
Aydın NURHAN (Emekli Büyükelçi)
Türkiye’nin Afganistan konusunda çok etkin bir rolü olduğunu ifade eden Emekli Büyükelçi Aydın Nurhan, “İslam İşbirliği Teşkilatı’yla (İİT) birlikte İstanbul Süreci adı verilen bir dönem başlatılmıştı. Ayrıca Türkiye, Pakistan ve Afganistan Cumhurbaşkanlarıyla İstanbul’da her yıl bir kez toplanmaktadır. Türkiye’nin Pakistan ve Afganistan’la her yıl düzenli olarak yaptığı bu toplantılar, bölge barışı için büyük önem arz etmektedir. Türkiye sadece Kabil Hükümeti açısından değil; Afganistan halkınca da meşru, dost olarak kabul edilen bir konumdadır. Ülkemizde Suriyeli göçmenlerden sonra en fazla göçmen nüfusu da Afganlar oluşturmaktadır.” dedi.
Washington yönetiminin Türkiye’nin sahip olduğu ağırlığın farkında olduğunu belirten Nurhan, “Türkiye’nin Afganistan’daki ağırlığının ve etkisinin farkında olan ABD, barış sürecinde ev sahibi rolünü Ankara’ya önermektedir.” demiştir.
Taliban ile ABD arasında Katar’da yıllar süren görüşmeler yapıldığını kaydeden Nurhan, “Eşref Gani Hükümeti, barış görüşmelerinin doğrudan Kabil Yönetimi’yle Taliban arasında yürütülmesini istemiştir. ABD bu isteğe olumlu yanıt verse de Taliban’la Katar’da görüşmelerini sürdürmüştür. Bunun nedeni gerçek savaşın ABD ile Taliban arasında olmasıdır. Bu kez ABD, artık aradan çekileceğini ve Taliban ile Kabil yönetiminin baş başa kalacağını söylemektedir.” açıklamasında bulundu.
Blinken tarafından taraflara gönderilen mektubun son satırlarının çok önemli olduğunu vurgulayan Nurhan, “Mektupta Blinken’ın, 1 Mayıs 2021 tarihinde ABD’nin bölgeden çekilmeyi planladığını ifade etmesi, Kabil yönetiminin bundan böyle Taliban’la başbaşa kalacağı anlamına gelmektedir. Bu nedenle mektup, sunulacak barış şartlarının fazla direnmeden değerlendirilmesi gerektiği mesajını vermektedir. Anlaşılmaktadır ki ABD, Taliban’la pek çok konuda uzlaşmaya varmıştır. Bu sebeple de Washington’un Taliban’la yaptığı anlaşmayı Kabil’e dikte etmeye çalıştığını söyleyebiliriz.” diyerek değerlendirmelerini sonlandırdı.
Celal KAZDAĞLI (Gazeteci)
ABD Dışişleri Bakanı Blinken tarafından taraflara gönderilen mektupta Türkiye’den istenilen görevin son derece önemli olduğunu vurgulayan Gazeteci Celal Kazdağlı, “Taliban ile Afganistan Hükümeti arasındaki barış görüşmeleri ABD Eski Başkanı Donald Trump döneminde başlamış; ancak kesintiye uğramıştır. Gönderilen mektupla, söz konusu görüşmelerin yeniden başlatılması yolunda mühim bir adım atılmıştır. Barış görüşmelerinin bir ayağını da Türkiye’nin oluşturması istenmiştir. Bunun nedeni Türkiye’nin de barış görüşmelerine bir süredir arabuluculuk etmesidir. Hem Taliban’dan hem de Kabil yönetiminden çeşitli temsilciler, geçmiş yıllarda İstanbul’a gelmiş ve bazı görüşmeler gerçekleştirmiştir. Blinken, Türkiye’nin bu rolünü de göz önünde bulundurarak böyle bir istekte bulunacaklarını belirtmiştir.” dedi.
Türkiye’nin barış görüşmelerindeki ev sahipliğinin ilk bakışta rutin bir iş gibi görülebileceğini söyleyen Kazdağlı, “Daha derine inildiğinde, ABD’nin Türkiye’yle ilişkilerini sürdürme ihtiyacının bilincinde olduğu görülmektedir. Dolayısıyla Washington, Afganistan’daki durumun Türkiye olmadan çözülemeyeceğinin farkındadır. Zira Türkiye, bölgedeki barış görüşmelerinde uzun süredir rol almaktadır. Bu yüzden de Washington, Afganistan’dan çekilirken Ankara’nın sahada etkin bir rol almasını isteyecektir.” ifadelerini kullandı.
Son olarak Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceğine de değinen Kazdağlı, “S-400 Krizi ve ABD’nin terör örgütü PYD/YPG’ye verdiği destek gibi ikili ilişkilerimize zarar veren konuların aksine; Afganistan merkezli gelişmeler Ankara-Washington hattında işbirliğinin yürütülebileceğini göstermektedir.” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.