4 Aralık 2020 tarihinde İstanbul’dan Çin’in Şian şehrine giden ilk ihracat treninin ardından Asya’yla olan demiryolu ticaretini arttıran Türkiye, 29 Ocak 2021 tarihinde bor yüklü bir ihracat trenini daha Çin’e uğurlamıştır. Bununla birlikte Ankara’dan Moskova’ya giden ve beyaz eşya taşıyan ilk blok ihracat treni de sekiz günlük bir yolculuğun ardından varış noktasına ulaşacaktır. Söz konusu gelişmeler dikkate alındığında, Asya’da hızla gelişen demiryolu ağlarının önemli sonuçlar doğuracağı görülmektedir.
Bu gelişmeler ışığında Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Asya’da hızla artan demiryolu inşaatlarının jeopolitik önemini değerlendirmek üzere alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinden alınan görüşleri dikkatlerinize sunmaktadır.
Prof. Dr. Sencer İMER (ANKASAM Başdanışmanı)
Asya’da giderek artan demiryolu ticaretinin, Çin’in inşa etmeye çalıştığı Kuşak-Yol Projesi’nin önemli bir parçasını oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Sencer İmer, “Proje kapsamında Türkiye’ye kadar uzanan demiryolu ağları, başta iktisadi münasebetlerin geliştirilmesi olmak üzere, turistik ve ekonomik bakımdan dünya ticaretinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye’nin toplam ihracatının %86’sı deniz taşımacılığıyla gerçekleşmektedir. Demiryolları ise ihracatın varış noktasına daha hızlı ulaşmasını sağlayacaktır.” dedi.
Türkiye’den Çin’e yapılan demiryolu ticaretinin Orta Asya ülkeleriyle olan ilişkilerin geliştirilmesine de zemin hazırlayacağının altını çizen İmer, “Bu sebeple demiryolu ağları çok önemli bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’den hem Rusya’ya hem de Çin’e giden ihracat trenleri, mevcut ticaret hacmimizi geliştirecektir. Zaten Türkiye’nin en büyük sıkıntısı da toplam ihracat ve ithalatının %50’sini yalnızca Avrupa ülkeleriyle gerçekleştirmesidir. Bu yüzden de Ankara’nın ticaret noktalarını çeşitlendirmesi son derece önemlidir. Bu noktada Rusya ve Çin, önemli ticari ortaklarımız olarak öne çıkmaktadır. Türkiye’nin bahsi geçen ülkelerden ithalatı yüksek olmakla birlikte, ihracatta bu oran düşük seviyelerdedir. Mevzubahis durumu dengelemek için demiryolu taşımacılığını akıllı bir şekilde kullanmak gerekmektedir.” açıklamasında bulundu.
Türkiye’nin Çin’le olan ilişkilerinin iyiye gitmesinin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından çarptırılarak sunulduğunu belirten İmer, “ABD içerisinde, özellikle de Joe Biden’ın danışman heyeti ve ABD Dışişleri Bakanı olmak üzere bazı çevreler, yaptıkları açıklamalarla Türkiye’nin giderek Çin ve Rusya’nın etkisi altına girdiğini ve Batı’dan uzaklaştığını belirtmektedir. Bu son derece yanlış bir söylemdir. Türkiye, Rusya’yla her şeyden önce komşudur. Çin’le ise önemli ticari münasebetleri bulunmaktadır. Ancak Ankara’nın bu ilişkileri geliştirmesi, bahsi geçen ülkelerin etkisi altına girdiği anlamına gelmemektedir. Bugün Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin de hem Rusya hem de Çin’le önemli ekonomik ilişkileri vardır. Bu durumda ABD’li yetkililerin açıklamalarından hareketle, AB ülkelerinin de Rusya ve Çin’in etkisi altında olduğunu iddia etmek gerekir. Anlaşılacağı gibi, ABD’nin bu tavrı son derece mantıksızdır.” yorumunu yaptı.
Prof. Dr. Mesut Hakkı CAŞIN (Yeditepe Üniversitesi-Hukuk Fakültesi)
Türkiye’den Doğu’ya doğru yola çıkan ihracat trenleri hakkında iki görüşün hâkim olduğunu ifade eden Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, “Birinci görüş, Türkiye’nin Orta Asya’dan ziyade Asya-Pasifik bölgesiyle ticaretini arttırmak ve Kuşak-Yol Projesi’yle birlikte hem kara hem deniz hem de hava bağlantılarının geliştirilmek istemesidir. Realist açıdan değerlendirildiğinde, dünyanın Gayri Safi Milli Hasılası’nın (GSMH) %60’tan fazlası Asya-Pasifik bölgesinde bulunmaktadır. Türkiye, bölgenin başat gücü olan Çin başta olmak üzere Malezya, Endonezya, Japonya, Hindistan ve Pakistan gibi bölge devletleriyle ticaretini geliştirmeye çalışmaktadır. Ancak gelinen noktada Türkiye’nin AB’yle olan ilişkilerinden vazgeçmesi söz konusu değildir. Türkiye, özellikle Covid-19 salgını sonrasında ticari parametrelerini çeşitlendirme ve hem ihracat hem de ithalat kalemlerini artırma çabası içerisindedir. Bu da son derece akıllı bir politikadır.” yorumunu yaptı.
İkinci bir görüşün ise özellikle de Biden yönetiminin iktidara gelmesiyle birlikte, Türkiye’nin Çin’in yörüngesine girdiği ve Çin’le birlikte hareket ettiği yönünde olduğunu söyleyen Caşın, “Mevzubahis görüş, hiçbir şekilde gerçekleri yansıtmamaktadır. Kuşkusuz bu yorum, coğrafyayı bilmemekten kaynaklanmaktadır. Çünkü İpek Yolu, binlerce yıllık bir ticaret yoludur ve yola ismini veren Türklerdir. 21. yüzyılda ticaret yollarının hareketlenmesiyle birlikte, Türkiye’nin Çin’le yakınlaşarak NATO’dan uzaklaşmaya başladığına ilişkin değerlendirmeler son derece hatalıdır.” ifadelerini kullandı.
Çin’in Türkiye’yle olan ihracatının ithalatından otuz kat daha fazla olduğunu belirten Caşın, “Türkiye, Çin’e hammadde gönderirken; Çin, mamul ürünlerle Türkiye pazarındaki hâkimiyetini sürdürmektedir. Ancak bu durum, ilelebet böyle gitmeyecektir. Türkiye, ihracat kalemlerini çeşitlendirmek suretiyle Çin’le olan ticaretini dengeye sokacaktır. Lakin sadece Türkiye değil; AB, ABD ve hatta Rusya da iktisadi ilişkilerinde Çin’e karşı dış ticaret açığı vermektedir. Burada vurgulanması gereken nokta, Türkiye’nin Çin’le olan ticaretinin artmasının, Ankara’nın Pekin’in yörüngesine girdiği anlamına gelmediğidir. Türkiye, onurlu ve saygın bir Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO) üyesidir ve NATO bağlamında tüm sorumluluklarını yerine getirmektedir. Yani ABD tarafından bu konuda ciddi bir algı yönetimi yapılmaktadır. Washington’un Türkiye olmadan Orta Asya, Karadeniz, Akdeniz ve Ortadoğu’da hareket etmesinin mümkün olmadığı gerçeğini görmesi gerekmektedir. Dolayısıyla NATO’nun Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Türkiye jeopolitik konumu itibarıyla dünya barışına katkıda bulunmaktadır.” dedi.
İsmail Hakkı PEKİN (Emekli Korgeneral)
Çin’in Kuşak-Yol Projesi’nin şekillenmeye başladığını söyleyen Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, “Çin, Kuşak-Yol Projesi’yle ABD’nin denizler üzerindeki hâkimiyetinden kurtulmak ve hem pazara hem de enerji ve hammaddeye herhangi bir kesintiye uğramadan ulaşmak istemektedir. Bu amaçla proje, çok sayıda ülkeyi içine alan karayolları, demiryolları, boru hatları ve limanları inşa etmeyi hedeflemektedir.” açıklamasını yaptı.
Türkiye’nin her köşesini birbirine bağlayan karayolları, demiryolları ve limanlara dikkat çeken Pekin, bu altıyapı yatırımlarının Kuşak-Yol Projesi’nin “Orta Koridor” bölümünü oluşturduğunu ifade etti. Bu kapsamda Pekin, “Böylece proje, Çin’den Türkiye’ye ve oradan da Avrupa ülkelerine kesintisiz bir ulaşım sağlayacaktır. Örneğin Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Hattı’yla Türkiye; Hazar Havzası, Orta Asya ve Uzak Doğu’ya; yani Asya-Pasifik coğrafyasına demiryolu üzerinden mal ve hizmet akışı sağlayacaktır. Ülkemizde devam eden yeni demiryolu, karayolu, köprü, tünel ve liman inşaatları da bu bağlamda oldukça önemlidir. Zira bahse konu olan projeler, 15-16 günlük ulaşım süresini 10 gün ve aşağısına indirecektir.” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin bu bağlantılarla Hazar Havzası ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleriyle ticari ve kültürel bağlarını daha da güçlendireceğini söyleyen Pekin “Söz konusu bağlantıya Nahçıvan-Azerbaycan güzergâhı da eklendiğinde, Türkiye’nin bu hat üzerinden de Hazar, Orta Asya ve Çin’e ulaşabilme imkânı olacaktır. Şüphesiz bu durum, Türkiye için çok önemli pazarlara ve hammaddeye doğrudan erişebilmesi anlamına gelmektedir. Bununla birlikte Türkiye’den Avrupa’ya demiryolu ya da Türkiye’deki limanlar üzerinden deniz taşımacılığıyla ulaşmasına ilişkin seçeneklerin de açık tutulması gerekmektedir. Bu bakımdan Balkanlar ve Doğu Akdeniz oldukça önemlidir.” dedi.
Öte yandan projenin hayata geçirilmesini önlemek isteyen aktörlerin güzergâh ülkelerini istikrarsızlaştırmak isteyeceği uyarısında da bulunan Pekin, “Kuşak-Yol Projesi’ndeki kritik noktalarda çatışmalar, isyanlar, iç savaşlar, vekalet savaşları, darbeler ve terör saldırıları gerçekleşebilir. Bu olasılıkları da not etmek gerekir. Fakat bahsi geçen projenin Türkiye’nin jeopolitik önemini daha da arttıracağı aşikardır.” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.
Halil AKINCI (Emekli Büyükelçi)
Türkiye’den Çin’e ihracat trenleri giderken; aynı zamanda Çin’den de Türkiye’ye ithalat trenlerinin geldiğini hatırlatan Emekli Büyükelçi Halil Akıncı, “Çin, Avrasya’da büyük bir demiryolu inşaatına girişmiştir. Kuşak-Yol adını verdiği bu proje, sadece demiryolu ticaretini değil; kara, deniz ve hava yollarını da kapsamaktadır. Bu girişim çerçevesinde Pekin yönetimi, etki alanını Afrika’ya kadar genişletmiştir. Pekin, özellikle de kara yolunu güvence altına almak istemektedir. Çünkü Güney Çin Denizi’nde yaşanan sorunlar göz önünde bulundurulduğunda, buradan geçecek yolların güvenliğini sağlama konusunda birtakım problemler ortaya çıkmaktadır. Diğer yandan Çin, deniz ticaretinde gemileri yürütebilmesi için Ortadoğu petrolüne de muhtaçtır. Dolayısıyla Pekin, deniz yollarında karşılaşacağı olası engeller hasebiyle kara yollarını güvence altına almak istemektedir.” ifadelerini kullandı.
Çin’in ihracat bakımından en mühim müşterilerinden birinin de Türkiye olduğunu belirten Akıncı, “Rakamlara bakıldığında, Çin’e 20 milyon dolar ticaret açığı veren bir Türkiye vardır. Bu yüzden de aslında Çin’in ürünlerini satabilmek için Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Ancak şu da unutulmamalıdır ki; eğer ucuz Çin girdileri olmazsa, bizim de ihracat kapasitemiz düşecektir. Yani ithalata bağlı bir ihracatımız vardır. Ancak Çin, inşa ettiği demiryollarını her ne kadar kendi çıkarları için geliştirse de bu proje, Türkiye’nin Türk Dünyası’yla irtibatının geliştirilmesine de katkıda bulunmaktadır. Halihazırda Çin, Kazakistan’da demiryolları ve Hazar Denizi’nde ise birtakım su yolları inşa etmektedir. Bununla birlikte Azerbaycan anakarasıyla Nahçıvan’ı bağlayan Zengezur Koridoru’nun hayata geçirilmesiyle birlikte, Çin’in kendi çıkarları için inşa ettiği yolardan en fazla faydalanacak ülke de Türkiye olacaktır.” sözleriyle Kuşak-Yol Projesi’nin Türkiye açısından avantajlı bir proje olduğuna işaret etti.
Çin’in Avrasya bölgesindeki ulaştırma faaliyetlerinin 19. yüzyıl demiryolu politikasını hatırlattığını belirten Akıncı, “Çin, Kuşak-Yol Projesi kapsamında giriştiği ulaştırma faaliyetleriyle birlikte çevresindeki kaynaklara da hâkim olmaktadır. Bu durum, özellikle de Afrika için geçerlidir. Çin, Afrika’da bugün bir sanayi devi haline gelmiştir. Oysa Çin, tıpkı Japonya ve diğer Güney Doğu Asya ülkeleri gibi hammadde sıkıntısı çekmektedir. Hammaddenin kaynağı ise Afrika’dır. Dolayısıyla Pekin yönetimi, yürüttüğü projelerle hammaddeyi güvenceye almaktadır. Zaten Kuşak-Yol Projesi’ne dahil olan ülkelerin büyük bir kısmını da Afrika ülkeleri oluşturmaktadır.” dedi.
Çin’in bir yandan yol inşa ederken; diğer yandan da söz konusu yolları kontrol altına almak istediğini vurgulayan Akıncı, “Çin, Pakistan’ın Gwadar Limanı’nın ve Yunanistan’ın Pire Limanı’nın mülkiyet hakkını satın almıştır. Dolayısıyla Kuşak-Yol Projesi’nin deniz kısmını oluşturan yolun giriş ve çıkışı Çin’in kontrolündedir. Yani stratejik akılla, ticari ve ekonomik çıkarlarını birbiriyle bağdaştırmış durumdadır.” yorumunu yaptı.