Asya’nın Küresel Politikada Artan Önemi: AİGK

Paylaş

Japonya, Çin ve Hindistan gibi Asya ülkelerinin ekonomik ve siyasi ağırlıklarının artmasına paralel olarak küresel politikanın merkezi, Kuzey Atlantik’ten Asya-Pasifik’e doğru kaymaya başlamıştır. Nitekim büyük güçler arasındaki rekabet, bu zamana kadar Avrupa’da yaşanmışsa da önümüzdeki dönemde bu mücadelenin Asya’da yaşanacağı düşünülmektedir. Bu bağlamda Batı Asya bölgesi, Batı Dünyası ile Doğu Dünyası arasındaki geçici rekabet alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Çin, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) söz konusu bölgede oyalanmasını isterken; ABD de bir an önce buradaki beklentilerine ulaşarak Asya-Pasifik’e odaklanmayı hedeflemektedir. Anlaşılacağı üzere Asya kıtasını önümüzdeki süreçte sıkıntılı bir dönem beklemektedir. Bu çerçevede Asya’da İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı’nın (AİGK) önemli bir platform olduğu ifade edilebilir.

1990’lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin dağılması ve ortaya yeni bağımsız devletlerin çıkması, Asya’nın jeopolitik durumunu tamamen değiştirmiştir. Özellikle de Orta Asya’da bağımsız devletlerin kurulması, Asya’nın başat aktörleri olan Japonya, Çin, Hindistan, Pakistan, İran ve Türkiye için önemli bir gelişme olmuştur. Her ne kadar Orta Asya’nın Moskova’nın nüfuz alanında kalmaya devam ettiğini söylemek mümkün olsa da bu ülkeler, uluslararası kamuoyu tarafından tanınan ve dış politikada inisiyatif alabilen aktörler olması sebebiyle jeopolitik dengeleri değiştirmiştir. Örneğin 1992 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda konuşan Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Avrupa’da Güvenlik ve İşbirliği Konferansı’nı (AGİK) örnek göstermiş ve Asya kıtasında da bir işbirliği platformunun kurulması gerektiğine dikkat çekmiştir. 2002 yılında ise Kazakistan’ın ev sahipliğiyle “Asya’da İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı”nın ilk zirvesi Almatı şehrinde düzenlemiştir. Böylece platformun kurumsallaşma süreci de başlamıştır.

AİGK fikrinin Orta Asya devletlerinden çıkması tesadüf değildir. Çünkü Asya kıtasının merkezinde yer alan bu bölge, büyük güçlerin rekabetinden doğrudan veya dolaylı olarak etkilenmektedir. Örneğin kıtada ekonomik ve askerî açıdan güçlenen Çin, komşuları tarafından tehdit olarak algılanmaktadır. Bu bağlamda Çin-Japonya ve Çin-Hindistan rekabetleri ön plana çıkmaktadır. Tokyo, Çin’in Orta Asya’ya doğru yayılmasını önlemek için bölge ülkeleriyle olan ilişkilerini geliştirmek istemektedir. Benzer bir şekilde Yeni Delhi de ortaklıklar ve ittifaklar aracılığıyla Pekin’i dengelemeye çalışmaktadır. Çin, Japonya’ya karşı Kuzey Kore kozunu oynarken; Hindistan’a karşı da Pakistan kartına sarılmaktadır. Bu çerçevede Çin’e karşı Japonya-Hindistan hattının oluştuğu öne sürülebilir. Hem Kuzey Kore’nin hem de Pakistan’ın nükleer silahlara sahip olması ise mevzubahis rekabetlerin kontrol altında tutulamaması halinde nükleer savaşa kadar uzanabilecek risklerin bulunduğunu göstermektedir. Özellikle de Pakistan ile Hindistan arasındaki gerginlik, bölge için güvenlik tehdidi oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu ülkelerin AİGK platformu vesilesiyle diyalog kapılarını açık tutmaları oldukça önemlidir.

Doğu ve Güney Asya’daki rekabetlere ek olarak Batı Asya’daki jeopolitik durum da iç açıcı değildir. Buradaki asıl rekabetler ise Suudi Arabistan ile İran ve İsrail ile İran arasında yaşanmaktadır. Bu rekabetler, kıtanın içlerine kadar uzanmaktadır. Zira hem Suudi Arabistan hem de İran, Asya’daki ülkeleri kendi saflarına çekmeye çalışmaktadır. Örneğin İran ile Tacikistan arasındaki ilişkilerin 2015 yılı sonrasında bozulmasının en önemli nedenlerinden biri de Suudi Arabistan faktörüdür. Başat güçlerin tutumlarına bakıldığında ise şu ana kadar Pakistan, Hindistan, Çin ve Japonya’nın İran konusunda dengeli politika izlediği görülmektedir. Ancak ABD’nin İran karşıtı tutumu, bahsi geçen ülkeleri İran’la ilgili tutumlarını netleştirmeye zorlamaktadır. Bu çerçevede AİGK platformunun Tahran için gerekli olduğunu söylemek mümkündür.

Asya’nın batısındaki Filistin-İsrail Krizi de AİGK’nin ilgi alanına girmektedir. Çünkü her iki ülke de konferansta temsil edilmektedir. Ancak krize taraf olan Arap ülkelerinin gündeminde İsrail’in saldırgan politikaları değil; İran’ın bölgedeki nüfuzu bulunmaktadır. Bu nedenle de Filistin Meselesi önceliğini kaybetmiş durumdadır. Yine de krizin çözümü için konferansın çeşitli görevler üstlenebileceği öne sürülebilir. Bu noktada düzenlenen konferansların sonuç bildirgelerinde Filistin ve Kudüs konularında açıklamalar yapıldığı ve bu açıklamaları, İsrail’in desteklemediği vurgulanmalıdır.

Yukarıda ifade edilen krizler göz önünde bulundurulduğunda, 15 Haziran 2019 tarihinde Duşanbe’de düzenlenen AİGK Zirvesi dikkat çekmektedir. 2002 yılından beri düzenlenen zirvelerin son toplantısına, 12 ülke de devlet başkanları düzeyinde katılım sağlanmıştır. Bu durum, konferansın öneminin artmakta olduğunu da ortaya koymaktadır. Zirvenin sonuç bildirgesinde aşağıdaki konulara yer verilmiştir.

Üye ülkeler, bölgesel ve küresel düzeyde yaşanan değişimleri kabul etmekte ve Birleşmiş Milletler (BM) merkezli çok taraflılığa olan bağlılıklarını teyit etmektedir. Söz konusu ülkelerin, birbirlerinin iç ve dış politikalarına karışılmaması konusunda taşıdıkları hassasiyet ise üye ülkelerin ABD’nin saldırgan tutumunu dolaylı olarak kınadığını göstermektedir. Bu bağlamda uluslararası hukuka yapılan vurgunun altının çizilmesi de ilgi çekicidir.

Duşanbe Bildirgesi’nde AİGK üyelerinin Sri Lanka’da yaşanan terör olaylarını kınaması, bölgesel jeopolitikte bu ülkenin öneminin arttığının göstergesidir. Bu ülke, Hindistan’ın yakın çevresi olmasına rağmen; Kuşak-Yol Girişimi kapsamında devasa projelere ev sahipliği yapması nedeniyle Çin’in müttefiki haline gelmiştir. Denkleme Hindistan-Pakistan rekabetini de kattığımızda bahsi geçen devletteki Müslüman ve Budist toplulukların ilişkileri daha da karışık bir hal almaktadır.

AİGK üyesi ülkelerin gündeminde Afganistan’ın da bulunduğu anlaşılmaktadır. Ancak burada üye ülkeler tarafından “Şanghay İşbirliği Örgütü Afganistan Grubu”, “Asya’nın Kalbi İstanbul Süreci” veya “Afganistan Moskova Formatı” gibi projeler zikredilmemekte ve Afganistan’daki barış ve uzlaşma sürecinin Afganistanlılar tarafından yönetilen kapsayıcı bir süreç olması gerektiği vurgulamaktadır. Bunun sebebi ise Asya’daki devletlerin her birinin kendi inisiyatifini ön plana çıkarmak istemesidir. ABD’nin söz konusu ülkedeki varlığı dikkate alındığında ise Afganistan’daki sorunun Asya’nın öncelikli meselesi olmaya devam edeceği öngörülebilir.

Son dönemde gerilimi gittikçe artan İran Krizi de platformun gündemindedir. Bu kapsamda AİGK üyeleri tarafından şu açıklama yapılmıştır:[1]

“Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2015 tarihli 2231 sayılı kararında oybirliğiyle onaylanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı’na (KOEP) desteğimizi yineliyoruz. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) tarafından tekrar tekrar onaylandığı üzere, İran İslam Cumhuriyeti’nin nükleer işlerle ilgili taahhütlerinin tam olarak uygulanmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Diğer tüm tarafların KOEP ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2231 sayılı kararından kaynaklanan kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmelerini istiyoruz ki, böylece anlaşmanın sonuçlanmasına neden olan genel hedeflere zamanında ve uygun bir şekilde ulaşılsın.”

Yukarıdaki açıklama, kıta devletlerinin İran’ın yanında yer aldığının göstergesidir. Ancak söylem bazındaki bu desteğin eyleme dönüşüp dönüşmediği ise tartışmalıdır. Konferansta nükleer silahsızlanma sürecine de önem verildiği anlaşılmaktadır. Taraflar, Orta Asya’nın nükleer silahlardan arındırılmış bir bölge olmasını desteklemiş ve ayrıca nükleer silahlar ile kitle imha silahlarından arındırılmış bir Ortadoğu’nun kurulmasını desteklediklerini dile getirmiştir. Ne var ki KOEP ve Ortadoğu’da nükleer silahlardan arındırılmış bölge konusunda sonuç bildirgesine yansıyan paragrafları İsrail’in desteklemediği de not olarak belirtilmiştir.

AİGK bildirgesinin sonunda ise bu zamana kadar dönem başkanlığını üstlenen Kazakistan, Türkiye ve Çin’e teşekkür edilmiş ve Tacikistan’ın dönem başkanlığına verilen destek vurgulanmıştır. Bu ülkelerin üstlendikleri dönem başkanlığı rolü aracılığıyla Asya kıtasında sorumluluk aldıkları ve daha etkin bir politika uygulamaya çalıştıkları anlaşılmaktadır. Nitekim Rusya ve Çin gibi büyük devletlerle komşu olan Kazakistan’ın tek seçeneği dengeli bir dış politika ve etkin bir diplomasi uygulayarak hayatta kalmak olmuştur. Nazarbayev’in 27 yıl önce önerdiği teklifin günümüzde kıtadaki pek çok devlet tarafından desteklenmesi ise Kazakistan’ın uyguladığı dış politikanın büyük bir başarısıdır. Bu bağlamda Duşanbe Bildirgesi’nde Kazakistan’a ve söz konusu ülkenin kurucu lideri olan Nazarbayev’e teşekkür edilmesi de oldukça anlamlıdır:[2]

“AİGK’nın kurucusu olarak Kazakistan Cumhuriyeti Birinci Cumhurbaşkanı Elbaşı Nursultan Nazarbayev’in kişisel rolünü takdir ediyoruz. AİGK’nın gelişimine yaptığı önemli katkılardan dolayı derin şükranlarımızı ifade ediyoruz. Ayrıca AİGK’nin beklentilerinin gerçekleşmesi ve Asya’da barış, güvenlik ve etkileşim için ortak çabaların hazırlanmasında Sayın Nursultan Nazarbayev’in bundan sonraki aşamada da katkı sunmasını bekliyoruz.”

Yukarıdaki teşekkür metninden hareketle, Kazakistan Cumhurbaşkanlığı görevinden istifa eden Nazarbayev’in uluslararası krizlerin çözümü konusundaki etkinliğini sürdüreceğini öngörebiliriz. Nitekim Suriye İç Savaşı ve Türkiye ile Rusya arasındaki Uçak Krizi gibi mühim sorunların aşılmasında Nazarbayev’in arabuluculuk yaptığı bilinmektedir.

Türkiye de AİGK’deki önemli üyelerden biridir. 2010 ile 2014 yılları arasında söz konusu konferansın dönem başkanlığını üstlenen Ankara, AİGK içerisindeki tutumu aracılığıyla Asya kıtasına verdiği önemi net bir biçimde ortaya koymuştur. Her ne kadar Türkiye, Asya’nın en batısındaki ülke olsa da nüfuzu, tarihi ve kültürel kimliğinden dolayı Asya’nın içlerine kadar uzanmaktadır. Dolayısıyla Ankara’nın bu konferanstaki etkinliği oldukça önemlidir.

Çin’in ise sadece Asya kıtasında değil; bütün dünyada yükselen bir güç olduğu ortadadır. Pekin’in bu yükselişinin komşusu olan ülkeleri rahatsız edeceği ve orta ve uzun vadede Çin’e karşı bir denge oluşturulmaya çalışılacağı öne sürülebilir. Böyle bir gelişmeyi önlemek için Pekin’in de kıtadaki işbirliği platformlarına öncelik vermesi gerekmektedir. Bu sebeple de Çin’in AİGK’nin kurumsallaşmasına katkıda bulunduğu görülmektedir.

Tacikistan’ın konferansın dönem başkanlığını üstlenmesi ise ülkenin içinde bulunduğu jeopolitik durumla açıklanabilir. Bahsi geçen ülke; Çin ile komşu olması, Rusya merkezli Kolektif Güvenlik Anlaşma Örgütü’ne üyeliği ve Afganistan’daki ABD varlığı nedeniyle Pekin-Moskova-Washington hattındaki gelişmelerden doğrudan etkilenmektedir. Özellikle de Afganistan’daki istikrarsızlık, Tacikistan’ı diplomaside daha etkin bir aktör olmaya itmektedir.

Sonuç olarak AİGK, Asya merkezli gelişmeler açısından mühim bir organizasyondur. 1999 yılında Almatı’da düzenlenen ilk konferansın üzerinden yirmi yıl geçmesi ve bu süreçte kıta devletlerin bahse konu oluşuma destek vermeleri, AİGK’nin geleceğinin daha parlak olacağına işaret etmektedir. Bu doğrultuda 1975 yılında kurulan AGİK’in 1990 yılında kurumsallaşarak Avrupa’da Güvenlik ve İşbirliği Teikilatı’na dönüşmesi örneğinde olduğu gibi, önümüzdeki dönemde AİGK’nin de Asya’da İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Örgütü gibi bir uluslararası örgüte dönüşeceği öngörülebilir.


[1] “Declaration of the Fifth Summit of Conference on Interaction and Confidence Building Measures in Asia Shared Vision for a Secure and More Prosperous CICA Region”, Dushanbe, 15 June 2019”, CICA, http://www.s-cica.org/admin/upload/files/Declaration_of_the_Fifth_CICA_Summit.pdf, (Erişim Tarihi 19.06.2019).

[2] Aynı yer.

Benzer İçerikler