Tarih:

Paylaş:

Türkiye-Rusya-İran Üçlüsü’nün Suriye’deki Kırmızı Çizgileri

Benzer İçerikler

Türkiye, Rusya ve İran’ın Suriye konusunu görüşmek üzere ilk kez devlet başkanları düzeyinde gerçekleştirdikleri Kasım 2017 tarihli Soçi Zirvesi ve Nisan 2018 tarihli Ankara Zirvesi’nin ardından bu kez üç ülkenin liderleri 7 Eylül 2018 tarihinde Tahran’da bir araya gelecekler. Üçlü zirvenin ana gündem maddesi şüphesiz Esad rejiminin yakın zamanda İdlib’e yönelik gerçekleştirmeyi planladığı yeni bir askeri saldırı ve bu durumun yaratacağı olumsuz etkiler olacaktır. Esad rejiminin müttefikleri İran ve Rusya, terör örgütü El Nusra bağlantılı Heyet Tahrir el- Şam ile mücadele etmek suretiyle İdlib’teki diğer muhalif yapıları da tasfiye etmeyi ve bölgeyi Esad rejimine teslim etmeyi planlamaktadır. Buna karşılık Türkiye, iç savaş boyunca ülkedeki terör örgütleri DEAŞ ve PKK’dan kaçarak bölgeye sığınan en az 3 milyon sivilin katliamından veya yeni bir mülteci akınından endişe etmekte, bu kapsamda terör örgütlerine karşı savaşta sivil kayıpların önlenmesi için koordinasyonun sağlanmasını önemsemektedir.

Konuyla ilgili yapılan tüm yorumlar İdlib bölgesindeki muhalif varlığına son verilmesiyle ülkedeki iç savaşın biteceği yönündedir. Fakat İdlib çevresinde 12 gözlem noktası oluşturan Türkiye’nin bölgede yoğun nitelikli bir savaş çıkmasına göz yumması ve muhalif grupların tamamen pasifize edilmesi gerçekçi bir yaklaşım değildir. Bunun yerine Rusya ve İran destekli Esad güçlerinin İdlib’in güneyinde el-Nusra bağlantılı terör örgütlerine karşı askeri operasyonlar gerçekleştirmesi ve böylelikle Türkiye’nin kuzeyde etkisi sınırlanacak olan Heyet Tahrir el- Şam’a karşı, oluşturacağı yeni ÖSO birlikleriyle savaşa girişmesi daha muhtemel bir senaryodur. Bu bağlamda, Rusya ve İran, İdlib’e gerçekleştireceği operasyonlarda Türkiye’nin terör örgütleriyle ilgili istihbarat paylaşımı ve koordinasyonuna önem vermektedir. Buna mukabil Türkiye’yi zor duruma sokacak sivillere veya muhalif gruplara yönelik ağır saldırılar olması halinde Ankara, bazı muhalif grupları kontrol etmekte zorlanacaktır. Diğer bir ifadeyle, şimdiye kadar terör örgütlerine karşı savaşta son derece samimi ve kararlı bir tavır takınan Türkiye, İdlib’te kendi etkinliğini hedef alan girişimler sezmesi halinde Esad ve müttefiklerini ÖSO güçlerinin saldırıları üzerinden zor durumda bırakacak önemli bir misilleme avantajını elinde bulundurmaktadır.

İdlib’e yaklaşan muhtemel felaket, 7 yıldır süren iç savaşın düğümlerinin çözülmeye başlandığı ve ülkenin geleceğinin şekillendirildiği siyasi müzakerelerde artık son döneme girildiğine işaret etmektedir. Dolayısıyla küresel ve bölgesel aktörler, Suriye savaşından mutlak kazançla çıkabilmeyi ya da en azından kırmızı çizgilerini koruyabilmeyi amaçlamaktadırlar. Günümüzde gelinen noktada Astana Müzakereleri ile başlayan diyalog ve işbirliği süreci sonrası Türkiye, Rusya ve İran’ın kırmızı çizgileri arasındaki farklılaşma daha da belirginleşmiştir. Aslında Suriye krizi boyunca değişen konjonktür nedeniyle aktörlerin kırmızı çizgileri de sürekli olarak değişmiş ve birbirinden farklılaşmıştır. Diğer bir ifadeyle küresel ve bölgesel aktörlerin Suriye’de ulusal çıkarları doğrultusunda şekillendirdiği kırmızı çizgileri, daima bir devinim içerisinde olmuş ve bu durum sahada “gri ittifaklar”[1] dönemine kapı aralamıştır. Fakat günümüzdeki mevcut konjonktür, aktörlerin sahadan mutlak kazançla çıkacakları bir dönemi ifade etmektedir. Bu sebeple artık sahadaki belirsizlikler ve masada gösterilecek kararsız veya kaygan politikalar savaşın kaybedenini tayin edecektir. Bu bağlamda Suriye savaşının başından bu yana tutarlı ve şeffaf bir politika izleyen Türkiye’nin kırmızı çizgilerini aynı kararlılıkla sürdürmesi halinde kazanç elde etmeye yaklaştığı bir döneme girilebilir. Yapılan yorumlarda Ankara’nın, artık “savaşın kazanını” olarak addedilen Esad rejimiyle işbirliği yapması gerektiğine dair yorumlar yapılmaktadır. Halbuki bu yaklaşım, Türkiye’nin ulusal çıkarları, değerleri ve dış politika vizyonuna uygun bir çıkarım olmayıp realist bir bakış açısından da uzaktır. Nihayetinde Türkiye, Rusya ve İran başta olmak üzere aktörlerin Suriye konusunda gelecekte izleyecekleri muhtemel politikalarını ortaya koyabilmek adına, bu güçlerin savaşın başlangıcından bu yana ulusal çıkarları doğrultusunda takip ettikleri ve gerektiğinde revize ettikleri kırmızı çizgilerinin belirtilmesinde fayda vardır.

Ülkeler

Suriye İç Savaşı’nın Evreleri

Başlangıç Orta Son

Aktörlerin Kırmızı Çizgileri

Sözde Gerçekte Sözde Gerçekte Sözde Gerçekte
Türkiye ·  Sivil kayıpları/ mülteci akının sona erdirilmesi

·  Eğit-Donat

·  Güvenli Bölge

·  Uçuşa yasak bölge

·  Toprak bütünlüğünün korunması

·  DEAŞ ve PKK ile mücadele

·  Esad’ın gitmesi

·  Sivil kayıpları/ mülteci akının sona erdirilmesi

·  Güvenli Bölge

·  Uçuşa yasak bölge

·  Toprak bütünlüğünün korunması

·  DEAŞ ve PKK ile mücadele

·  Esad’ın gitmesi

·  Sivil kayıpların/ mülteci akının sona erdirilmesi

·  Toprak bütünlüğünün korunması

·  DEAŞ ve PKK ile mücadele

·  Esad’ın gitmesi

Rusya ·  İçişlerine karışmama ve terörle mücadele ·  Tartus üslerinin korunması

·  Ortadoğu’daki nüfuzunu sürdürme

·  Esad’ın kalması

·  İçişlerine karışmama ve terörle mücadele ·  Tartus ve Lazkiye üslerinin korunması

·  Ortadoğu’daki nüfuzunu sürdürme

·  Esad’ın kalması

·  İçişlerine karışmama ve terörle mücadele ·  Tartus ve Lazkiye üslerinin korunması

·  Ortadoğu’daki nüfuzunu sürdürme

İran ·  İçişlerine karışmama ve terörle mücadele ·  Şii temsil gücünün oluşturulması

·  Esad’ın kalması

·İçişlerine karışmama ve terörle mücadele ·  Şii temsil gücünün devamı

·  Esad’ın kalması

·İçişlerine karışmama ve terörle mücadele · Şii temsil gücünün devamı

· Esad’ın kalması

ABD ·  Radikal terör örgütleriyle mücadele

·  Kimyasal silah kullanımı

·  PYD/YPG terör örgütünün desteklenmesi

·  Esad’ın gitmesi

·  Suriye ve Ortadoğu’da nüfuzunu yeniden tahkim etme

·  Radikal terör örgütleriyle mücadele

·  Kimyasal silah kullanımı

·  PYD/YPG terör örgütünün desteklenmesi/ Kürt devletinin kurulması

·  Esad’ın gitmesi (!)

·  Suriye ve Ortadoğu’da nüfuzunu yeniden tahkim etme

·  Radikal terör örgütleriyle mücadele

·  Kimyasal silah kullanımı

·  PYD/YPG terör örgütünün desteklenmesi/ Kürt devletinin kurulması

·  Suriye ve Ortadoğu’da nüfuzunu yeniden tahkim etme

Sonuç olarak Türkiye’nin Esad’ın gitmesi yönündeki planlarından sahada olmasa bile en azından siyasi görüşmelerde vazgeçmesi beklenmemelidir. Zira “Esad’lı bir Suriye”, Rusya ve İran’ın etki alanına açık bir komşu ülke anlamına gelmekte ve her şeyden öte Türkiye’nin yanı başında bir (PYD/PKK) terör devletinin kurulması anlamı taşımaktadır. Çünkü ABD-Esad-PYD ve Rusya-ABD eksenindeki “gri ittifaklar” dönemi devam etmektedir. Bu sebeple Türkiye’nin kırmızı çizgileri; “Fırat’ın doğusunda PKK terör devletinin kurulmasına mâni olmak” ve “Esad’ın gitmesi için siyasi zemini oluşturmak” şeklinde kalmaya devam edecektir. Suriye’de Rusya’nın desteğini yitiren İran ise Esad ve PYD ile sağlam bağlar geliştirmeyi sürdürecektir. Diğer taraftan Rusya, en önemli kırmızı çizgisi olan Akdeniz kıyısındaki (Tartus-Lazkiye) varlığını korumayı neredeyse garantilemiştir. Son dönemde tartışıldığı üzere İdlib’te kimyasal saldırı gerçekleşmesi halinde ABD’nin sözde kırmızı çizgisinin yeniden gündeme gelmesi ise kaçınılmazdır.


[1] Mehmet Seyfettin Erol, “Gri İttifaklar Dönemi”, ANKASAM, https://ankasam.org/gri-ittifaklar-donemi/, (Erişim Tarihi: 30.08.2018).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.