Tarih:

Paylaş:

Suriye’nin Enerji Jeopolitiği

Benzer İçerikler

Jeopolitik kavramı, bir bölgede veya bir devlette hâkim olan siyasal mefkureyi ilgili bölgenin coğrafyasıyla ilişkilendirerek analiz eden bir yaklaşımı ifade etmektedir. Ülkelerin, uluslararası hamle ve aksiyonlarını siyasal mefkurelerinin de bir parçası olan “enerjiye sahip olma, enerji lojistiğinin güvenliğini sağlama ve dünya enerji kaynakları üzerinde denetim kurma” dürtüsü ile belirledikleri söylenebilir.[1]

Bu kapsamda Asya’nın Akdeniz’e açılan kapısı durumundaki Suriye, sahip olduğu önemli jeostratejik konumu itibariyle küresel ve bölgesel güçlerin Ortadoğu’ya yönelik enerji politikalarında hayati bir rol üstlenmektedir. 2011 yılında patlak veren Arap Baharı’nda Fas, Tunus, Cezayir ve Mısır gibi ülkeler hızlı bir dönüşüme sahne olurken, enerji politiği açısından önemli stratejik merkez (strategic hub) noktaları olan Libya, Yemen ve Suriye gibi ülkeler iç savaşa doğru sürüklenmiş ve başarısız birer devlet haline dönüşmüşlerdir. Libya, Avrupa’nın enerji güvenliği açısından; Yemen-Babül Mendep, stratejik deniz ticaret güzergâhının hakimiyeti bakımından; Suriye ise Güney Pers, Basra, Katar ve kuzeyde Kerkük ile Musul petrol ve doğalgaz kaynaklarının Akdeniz’e enerji nakil hatları ile kolay ve aynı zamanda kısa bir yoldan ulaştırılması bakımından önemlidir. Bu açıdan Libya, Yemen ve Suriye, giderek küresel güç mücadelesinin (çıkar çatışmalarının) iç savaş pratiğiyle açık bir şekilde sergilendiği ülkeler haline gelmiştir.

Suriye İç Savaşı’nın bitme noktasına geldiği (Rusya’ya göre ise sona erdiği[2]) bir dönemde Suriye üzerinde “enerji-jeostratejik okumalarının nasıl hayata geçirileceği” sorusu, beraberinde birçok kesimin bu durumu enerji savaşları olarak nitelendirmesine yol açmıştır. Suriye sadece Kuzey Irak ve Körfez’deki petrol ve doğalgazın Batı’ya ulaştırılması adına kilit bir coğrafyayı ifade etmemektedir. Aynı zamanda sahip olduğu Deyr ez Zor, Rakka ve Haseke gibi geniş petrol sahalarıyla başlı başına bir enerji ihracatçısı konumundadır. Fakat Suriye’nin sahip olduğu 2,5 milyar varillik petrol rezervinin dünya rezervlerinin yalnızca %0.15’lik kısmını oluşturduğunu belirtmek gerekir.[3] Bu durum Suriye’nin, daha çok Irak ve Körfez’deki petrol-doğalgaz kaynaklarının Akdeniz’e ulaştırılmasında merkez bir hat olarak ele alındığını göstermektedir.

Bu bağlamda, Suriye’nin kuzeyinde PYD/PKK terör örgütünün kontrol ettiği doğudan batıya uzanan hatta bir Kürt koridorunun oluşturulduğu ve bu hattın, Kuzey Irak petrol sahasının Akdeniz’e ulaştırılmasında bir köprü vazifesi göreceği belirtilmektedir. Diğer taraftan Suriye’nin Deyr ez Zor, Rakka ve Haseke petrol-doğalgaz kaynaklarının ülkenin güneydoğusundaki Tenef üzerinden Ürdün, İsrail ve buradan Avrupa’ya pazarlanacak olan petrol boru hattı konusunda ABD, PYD/PKK, Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’ın anlaşma sağladığı açıklanmıştır.[4] Bunun yanı sıra İran’ın, Irak’ta kurduğu PKK-Haşdi Şabi işbirliğinin benzerini güçlü ABD etkisi nedeniyle PYD ile kuramadığı, Kürt koridoru üzerinden Akdeniz’e ulaşamayacağı ve dolayısıyla Suriye hükümetiyle bağlantısını alternatif olarak güneyden kuzeye doğru uzanan Suriye-Irak sınır hattını ele geçirerek sağlayacağı dile getirilmektedir.[5]

ABD, İran doğalgazının Avrupa pazarına ulaştırılmasına engel olmak için ilk aşamada Esad rejiminin gitmesine çabalamış ve Suriye’de ılımlı Sünni bir devletin kurulması planları yapmıştır. ABD’nin BOP haritasında öngörülen Sünnistan’ın, günümüzde DAEŞ’in elindeki son topraklar olan Deyr ez Zor, Rakka ve Haseke üçgeninde kurulması planlanmıştı. Fakat İran’ın Şii milisleri veya Esad ordusunun artık bu bölgeleri ele geçirmeye başlaması, ABD’nin çıkarlarını büyük ölçüde tehlikeye düşürmekte ve Suriye’nin petrol havzalarına yoğunlaşan yeni büyük enerji savaşlarına işaret etmektedir. İran, bu bölgelere yerleşmesini Tahran, Irak, Suriye ve Lübnan direniş halkasının “stratejik bir zaferi”[6] olarak nitelemektedir. Diğer yandan  her şeye rağmen ABD, İran’ın Esad rejimi ile Irak arasında koridor açma çabalarının farkında olduğunu ve bölgede toprak parçası tutmak için operasyon yapmadıklarını dile getirmiştir.[7]

Suriye’de DAEŞ’ten alınan bölgelerin hangi unsurlar tarafından ele geçirildiği sorusu bölgedeki enerji jeopolitiğini de güncellemekte ve alternatif enerji politikalarının geliştirilmesine yol açmaktadır. Diğer bir deyişle sabit enerji kaynakları, uzun vadeli enerji politikalarının kurgulanmasına, bütün aktörleri ifade eden değişken unsurların dikkate alınmasına ve böylelikle kapsamlı bir enerji-jeopolitik okuması yapılmasına imkân verir. İç savaş ortamında sabit kaynakların sürekli el değiştirmesi, enerji jeopolitiğine dinamizm kazandırırken aynı zamanda hızlı çözüm yolları ve alternatifler üretilmesini de gerekli kılmaktadır. Suriye’de DAEŞ sonrası düzen için verilen güç mücadelesi, petrol havzalarına doğru kaydıkça güç-çıkar çatışması da “enerji-jeopolitik” merkezli bir hal almaktadır.

Buna göre küresel ve bölgesel güçlerin Suriye’ye yönelik geliştirdiği enerji jeopolitiğinde aşağıda belirtilen muhtemel gelişmeler yaşanabilir:

  • Rusya-İran Ortaklığı: Güney Pers, Musul ve Kerkük petrollerinin Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz limanına veya doğrudan Irak’ın güneyi ve Tenef Sınır Kapısı’nın kuzeyinden Tartus Limanı’na ulaştırılması gündeme gelebilir.

  • ABD-Körfez Ortaklığı: Körfez ve özellikle Katar petrol ve doğalgazının Ürdün ve İsrail’e bağlanması ve Türkiye’nin Kürt koridoru planını engellemesine karşılık (bir alternatif olarak) Musul, Kerkük, Haseke, Rakka, Deyr ez Zor petrol ve doğalgaz kaynaklarının Tenef Sınır Kapısı üzerinden Ürdün hattına ulaştırılması sağlanabilir.

  • Türkiye: “Katar-Türkiye” doğalgaz boru hattını gündeme getirmekte ve Kuzey Irak petrollerini bu hatta dahil ederek Avrupa enerji pazarında Türkiye’yi merkez ülke yapmaya çabalamaktadır.

Avrupa’nın enerji güvenliği söz konusu olduğunda ve bu ülkelerin Rusya’ya olan enerji bağımlılıklarını azaltma girişimleri dikkate alındığında, Ortadoğu’daki petrol ve doğalgaz kaynaklarının önemi bir kez daha gün yüzüne çıkmakta ve bu kaynakların yönetimi konusunda yaşanan “enerji-jeopolitik” merkezli güç mücadelesi gittikçe kızışmaktadır. Bu kapsamda Suriye, Ortadoğu’daki güç sıkışmasında kilit bir rol oynamaktadır. Suriye dinamiklerinde biriken enerji, özellikle petrol sahalarındaki çatışmaların şiddetinin giderek artmasına yol açmaktadır. Yakın dönemde Suriye’nin Deyr ez Zor, Rakka ve Haseke üçgeninde yaşanacak yeni enerji savaşlarına sahne olması muhtemeldir.


[1] Cenk Sevim, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği”, Journal of Yaşar University, 26 (7). 2012, s. 4381.

[2] “Rusya: Suriye iç savaşı sona ermiştir”, http://www.birgun.net/haber-detay/rusya-suriye-ic-savasi-sona-ermistir-163884.html, 15.06.2017.

[3] “Suriye Petrol Rezervi”, http://www.enerjiatlasi.com/rezerv/suriye-petrol-rezervi.html, 15.06.2017.

[4] “ŞOK! Suriye’de petrol paylaşımı! ABD, PKK ve Suudi Arabistan…”, http://www.gazetevatan.com/sok-suriye-de-petrol-paylasimi-abd-pkk-ve-suudi-arabistan–1076116-dunya/, 15.06.2017.

[5] “Rejim ve İran güçleri İran-Irak-Suriye koridoru projesine hız verdi”, http://www.aksam.com.tr/guncel/rejim-ve-iran-gucleri-iraniraksuriye-koridoru-projesine-hiz-verdi/haber-632304, 15.06.2017.

[6] “İran itiraf etti: O bölgelere yerleştik, bu bir zaferdir”, http://www.gazetevatan.com/iran-itiraf-etti-o-bolgelere-yerlestik-bu-bir-zaferdir-1076174-dunya/, 15.06.2017.

[7] “ABD, Suriye-Irak arasındaki ‘İran koridoru’ndan haberdar”, http://www.milliyet.com.tr/abd-suriye-irak-arasindaki-iran-dunya-2467242/, 15.06.2017.

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.