Nasıl Bir Irak-Ortadoğu ile birlikte asıl sorulması gereken sual belki de “Nasıl Bir Dünya” olmalı. Zira “25 Eylül” eksenli yeni bir kamplaşma ve çatışma süreci kaçınılmaz görülüyor; her ne kadar yazının kaleme alındığı saatlerde Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesud Barzani referandumla ilgili nihai kararını Erbil’in Salahaddin ilçesinde TSİ ile 15:00’da düzenleyeceği basın toplantısında açıklayacağını ilan etmiş olsa da.
Bu tarihten itibaren bölge eskisi gibi olmayacak. Barzani ve arkasındaki güçler açısından mevzu referandumu aşmış vaziyette. Referandum yapılsa da yapılmasa da “bağımsızlık” gündemlerinde, “BOP Kürdistanı”nı ilan etme konusunda kararlılar.
Bununla ilgili olarak KDP Politbüro Üyesi ElîEwnî’nin son açıklaması meseleyi ortaya net bir şekilde koyuyor. Referandumu yapacaklarını hiç kimsenin tehditlerine aldırmadıklarını açıklayan Ewnî, “Eğer bazıları referanduma engel olurlarsa, bağımsızlığı direk ilan edeceğiz” diyor. Daha ne desin?
Hiç kuşkusuz, başta Bağdat’taki yönetim olmak üzere, Irak içi ve bölgesel dinamikler bunun tamamıyla farkında ve buna göre hazırlıklarını hızlandırmış vaziyetteler. Örneğin, referandumu erteletmeye yönelik siyasi-diplomatik girişimlerin yerini top atışlarıyla birlikte askeri tatbikatlar-yığınaklar, intihar saldırıları, “milis” hareketlenmeleri ve terörle mücadele timleri almaya başlamış durumda.
Bu gelişmeler şu olası gelişmelere işaret ediyor: 1) 25 Eylül’deki referandum hiç de kolay gerçekleştirilemeyebilir. Dolayısıyla seçim güvenliği sorunu söz konusudur; 2) Sandıktan çıkan sonuca verilecek tepki şimdiden bellidir: Yeni bir iç savaş ya da terör dalgası. Bu bağlamda bölgedeki vekâleten savaşın yeni adresi Kuzey Irak’tır; 3) Kuzey Irak’a Bağdat yönetiminin çağrısı çerçevesinde çok boyutlu bir bölgesel askeri müdahale söz konusu olabilir. Bu da önü alınamadığı takdirde yeni bir dünya savaşı demektir.
Dolayısıyla 25 Eylül ve sonrası dünya yeni bir büyük savaşa daha da yakınlaşmış olacak. Çünkü: 1) Bu tarihe kadar kutuplaşma süreci hiç bu kadar keskin olmamıştı; 2) Bölge düne göre daha toparlanmış halde, “Direnç Cephesi” 2011 öncesine büyük ölçüde dönmüş görünüyor; 3) Eğer bu referandum ve sonucu kabul edilir ise, bu BOP’un zaferi olacaktır. Bu durumda BOP’ta öngörülen devletlerden biri hayata geçirilmiş olacak, bu da “BOP Kürdistanı”na komşu olan devletler açısından bir beka sorunu oluşturacaktır; 4) Bundan ötürü bölge, kendisine dayatılan haritaları kabul etmeme noktasında kararlı. Zira bunu beka meselesi ile eşdeğer görüyor. Daha net bir ifadeyle, Ortadoğu bölgenin değişen jeopolitiği bir savaşı kaçınılmaz kılıyor. Nasıl mı?
“BOP Kürdistanı”nın Jeopolitik-Stratejik Önemi…
“BOP Kürdistanı”nın sadece Irak ile sınırlı kalmayacağı, “dört parçalı” olarak hayata geçirilmek-genişletilmek istenildiği göz önünde bulundurulduğunda, karşımıza 30-40 milyon nüfusa sahip, Akdeniz’e açılan, süreç içerisinde Karadeniz, Hazar ve Basra Körfezini tehdit edebilecek yeni bir “Manda Devlet” ilanı ile eşdeğer olacaktır.
Bu da “BOP Kürdistanı” ile onu kuran devletlerin bölge ülkelerine yönelik güç projeksiyonu yapma imkân-kabiliyetlerini ve buna bağlı olarak potansiyellerini daha da arttırmak istediklerini ortaya koymaktadır. Buradaki öncelikli hedeflerin Türkiye ve İran olduğu açıktır.
Bunun dışında, bu “devlet” ile proje sahiplerinin Ortadoğu enerji kaynakları üzerindeki etkileri daha da artacaktır. Bu ise bölge devletleri ve yükselen güçler açısından enerji güvenliği sorunu demektir. Bu arada çok boyutlu güzergâh güvenliğini de göz ardı etmemek gerekir; başta İpekyolu güzergâhı enerji güzergahları olmak üzere…
“BOP Kürdistanı”, aynı zamanda BOP’ta öngörülen ve belli bir aşamaya kadar getirilen etnik-mezhepsel temelli savaşı daha da genişletme ve derinleştirme kapasitesine sahiptir. Dolayısıyla “BOP Kürdistanı”, bölge açısından IŞİD/DAEŞ sonrası çok daha büyük bir felaket ile eşdeğer olup; doğrudan doğruya bir Kürt-Arap-Fars-Türk savaşını içermektedir.
Daha da ötesi, şu an için müttefik olarak hareket eden güçleri karşı karşıya getirme kapasitesine de sahiptir. Muhtemelen “BOP Kürdistanı”nda ısrarlı olan güçler bu olasılığı yüksek görmektedir; ne de olsa önlerinde bir Suriye örneği/deneyimi söz konusudur.
Fakat peşinen söyleyelim; Türkiye, şu ana kadar izlediği politikayla Suriye’de yaptığı hatayı Irak’ta tekrarlamayacağını ortaya koymaktadır ki, bununla ilgili en somut açıklama da bizzat 6 Şubat 2016 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılmıştır.