Tarih:

Paylaş:

Güney Sudan’da Siyasî Rekabetin Gölgesindeki İç Savaş

Benzer İçerikler

Bağımsızlığını, uzun yıllar devam eden bir mücadelenin neticesinde ancak 2011 gibi yakın bir tarihte kazanmış olmasına rağmen üç yıldır iç savaş yaşamakta olan Güney Sudan, geniş ölçekli bir etnik çatışma ile karşı karşıyadır. Ülkede 2013 yılının Aralık ayında, Devlet Başkanı Salva Kiir’in, yardımcısı Riek Machar’ı darbeye teşebbüs etmekle suçlayarak görevinden almasıyla patlak veren ve kısa sürede Kiir’in temsil ettiği Dinkalar ile Machar’ın temsil ettiği Nuerler başta olmak üzere diğer etnik gruplar arasında bir çatışmaya dönüşen iç savaş, 2015 yılında imzalanan barış antlaşmasının ortaya çıkardığı kısa süreli barış ortamına rağmen sona erdirilememiştir. Uluslararası ve bölgesel örgütlerin liderliğinde 27 Ağustos 2015 tarihinde imzalanan barış antlaşmasının ardından Nisan 2016’da Machar’ın ülkesine dönerek yeniden cumhurbaşkanı yardımcısı ilan edilmesiyle bir ulusal birlik hükümeti kurulmuşsa da, birçok sorunun çözümsüz kalmış olması, birlik hükümetinin kurulmasının üstünden üç ay bile geçmemişken ülkenin yeniden iç savaşa sürüklenmesine yol açmıştır. Bunda, tarafların askerî çözüm aramaktan vazgeçmeyerek Ocak 2014’ten itibaren imzalanmış olan dört ateşkesi sürekli ihlal etmelerinin yanı sıra, barış antlaşması kapsamında oluşturulan gözlem mekanizmalarının ve mevcut BM barışı koruma misyonlarının yetersiz kalmış olmaları da etkili olmuştur.

Barış antlaşması imzalanırken taraflar, muhaliflere ait birliklerin nerede konuşlandırılacağı konusunda anlaşma sağlayamamışlar, bu kuvvetlerin ulusal orduya entegre edilmesindeki ve savaşa müdahil olmamış olmalarına rağmen hükümet güçlerinin saldırılarıyla karşılaşan bölgelerle ilgili sorunların çözülmesindeki başarısızlık uzlaşmayı zorlaştırmıştır. Ayrıca Kiir’in 2015 yılının sonlarında, barış antlaşmasında 10 eyalete göre yapılmış olan yetki paylaşımını göz ardı ederek eyalet sayısını kendisinin lehine olacak şekilde etnik bölünmeler doğrultusunda 28’e çıkartması da bir anlaşmazlık konusu oluşturmuştur. Liderler 7 Temmuz 2016’da anlaşmazlık konularını görüşmek üzere Juba’da bir araya geldikleri sırada Kiir’e bağlı güvenlik güçleriyle Machar’ın korumaları birbirleriyle çatışmaya başlamışlardır. Machar’ın birlikleri SPLA tarafından taciz edildiklerini söylerken hükümet bu birlikleri işbirliği yapmamakla ve temel hukuk kurallarına uymamakla suçlamıştır. Ertesi gün Kiir, Machar ve her iki taraftan siyasi ve askeri yetkililer, birlikleri arasında tansiyonun düşürülmesini sağlamak için bir toplantıda buluşmuşlardır. Ancak bu esnada toplantı odasının dışında çatışmalar başlamış ve toplantıya katılanların birçoğu yaşamını yitirmiştir. Kiir ve Machar, birlikte basının karşısına geçerek çatışmaların neden başladığını bilmediklerini söylemiş ve tarafları geri çekilmeye çağırmışlarsa da 200’den fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan çatışmalar 10 Temmuz’da yeniden başlamıştır. Bunun üzerine Machar kendisine bağlı birliklerle birlikte Juba’dan ayrılmış ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne geçmiştir. Güney Sudan ordusunun kara ve hava kuvvetleriyle takip ettiği Machar’ın ülkeden ayrılmasından sonra çatışmalar, Nierlerin yoğun olduğu ve daha önce çoğunlukla çatışmalardan uzak kalmış olan Ekvatorya’ya sıçramıştır.

Taraflar, ilerleyen günlerde çatışmaları başlatarak barışı bozmak konusunda birbirlerini suçlamışlardır. Kiir, Machar’ı, başkanlık sarayındaki görüşme sırasında geçici ulusal birlik hükümetini devirmek ve kendisini öldürmek istemekle suçlarken Machar, Kiir’in adil, şeffaf ve demokratik seçimler istemediğini bu yüzden savaşı yeniden başlattığını iddia etmiştir. Barışı kimin bozduğu belirsizliğini korurken Kiir’in, Juba’ya dönmesi çağrısında bulunduğu Machar’ın geri dönmemesi üzerine onu görevinden alarak 23 Temmuz 2016’da cumhurbaşkanı birinci yardımcılığı görevine Machar’ın eski baş müzakerecisi Taban Deng Gai’ı getirmesi yeni bir tartışma başlatmıştır. Machar, barış antlaşmasının Kiir’e böyle bir yetki vermediğini söyleyerek karara karşı çıkmış ve geçiş hükümetinde petrol bakanı olamamış olmasından dolayı öfkeli olduğu için harekete ihanet ederek Kiir’le işbirliğine gittiğini iddia ettiği Deng’in muhalefeti temsil etmediğini ifade etmiştir. Birleşmiş Milletler de Kiir’i, barış antlaşması uyarınca cumhurbaşkanı yardımcısının silahlı muhalefet tarafından seçilmesi gerektiği konusunda uyarmıştır. Deng ise Machar’ın ülkede Temmuz ayında düzenin bozulmasından tek başına sorumlu olduğunu iddia ederek kendisinin ve Kiir’in barışı yeniden tesis etmek için çalışacaklarını söylemiştir. Kiir’in bu kararının arkasında, kendisi de Nuer etnik grubuna mensup olan Deng’i göreve getirerek Nuerler arasında bir bölünme yaratma ve Deng aracılığıyla bu gruptan destek alma isteğinin bulunduğu tahmin edilmektedir. Nitekim bu atamanın ardından Deng’in mensubu olduğu Jikany kabilesi Kiir’e bağlılığını ilan etmiş, Deng’in liderliğini tanımayarak Machar’a bağlılığını sürdüren bölgeler ise çatışma alanı haline gelmiştir.

Machar, barışın yeniden tesis edilmesi için bölgesel ve uluslararası aktörleri harekete geçmeye çağırmış ve Eylül 2016’da Hartum’da SPLM-IO üyeleriyle buluşarak barış antlaşmasını uygulamadığı gerekçesiyle geçiş hükümetine savaş açma kararını duyurmuştur. Kiir’in liderliğine karşı çıkanların Orta, Doğu ve Batı Ekvatorya ile Bahr el-Gazel gibi ülkenin her yerinde Kiir’e karşı savaştıklarını söyleyen Machar, ancak uluslararası toplumun Juba’ya birlikler göndermesinin ve kendisinin güvenliğinin sağlanmasının ardından Juba’ya dönerek barış antlaşmasını uygulamaya devam edebileceğini, birliklerin gönderilmemesi halinde ise kendi birliklerine başkente ilerleme emri vereceğini vurgulamıştır. Buna gerekçe olarak ülkede barışı tesis etmek için acil önlemlerin alınmaması halinde Kiir’in birliklerinin, 2013 yılında yaptıklarına benzer şekilde, Nuerler ve Ekvatoryalılar gibi diğer etnik gruplara yönelik bir “soykırım” başlatacaklarından duyduğu endişeyi göstermiştir. Kısa süre içerisinde uluslararası örgütler tarafından çatışmaların soykırıma varması tehdidinin ortaya çıktığının açıklanması, SPLM/A-IO’ya savaşa devam etmekte meşru bir gerekçe sağlayarak barış anlaşmasının yeniden uygulamaya konulması ihtimalini ortadan kaldırırken uluslararası aktörler sorunun çözümü konusunda etkili adımlar atamamışlardır.

Soykırım olasılığı, liderlerin etnik düşmanlık ve intikam söylemlerini kullanmaları ile radikal gençlik örgütlerinin, bölgelerinden ayrılmadıkları takdirde diğer etnik gruplardan insanları, onları öldürmekle tehdit etmeye başlamaları ile ortaya çıkmış ve özellikle Kiir’in kuvvetleri muhalefete destek veren bölgelerde etnik temizlik gerçekleştirmeye çalışmakla suçlanmıştır. Uluslararası yardım kuruluşları, özellikle Orta Ekvatorya ve Yei River bölgelerinin yüksek soykırım riski taşıdığını açıklamışlardır. Nitekim Ekvatorya’da yoğun saldırılar rapor edilmiş, SPLM-IO üyelerinin saklandığından şüphe edilen bölgelere hava saldırılarının gerçekleştirilmesi sivil halktan onlarca kişinin ölmesine ve yaralanmasına yol açmış ve yine Nuerlerin çoğunlukta olduğu Unity eyaletinin başkenti olan Bentiu’da çatışmalar yaşanmıştır. Kiir’in, buradaki savaşı bizzat yöneteceğini söylediği Ekvatorya’ya yeni birliklerin sevk edilmiş olması, güvenlik güçlerinin, barış antlaşmasına uyulup uyulmadığını denetlemek ve rapor etmekten sorumlu olan ateşkes gözlem ekibinin Yei bölgesine girmesine izin vermemesi ve bölgedeki insanî krizle ilgili eleştiride bulunan bir Amerikalı gazetecinin sınır dışı edilmesi gibi gelişmeler endişeleri artırmıştır. Öte yandan çatışmaların tecavüz, işkence, mülke zarar verme, kıtlık gibi sonuçları da bulunmakta, özellikle cinsel saldırıların savaş aracı olarak kullanıldığı rapor edilmektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde, ülkeye yönelik bir silah ambargosunun uygulamaya konulması ve etnik şiddetin taraflarına yaptırımların uygulanmasının yanında ülkeye, sivilleri hedef alacak silahlı grupların gözlenmesi, silahsızlandırılması ve dağıtılmasını mümkün hale getirecek bir koruma gücünün gönderilmesi de gündeme getirilmişse bu önlemlerin hiçbiri henüz hayata geçirilmemiştir.

Deng’in göreve getirilmesinden itibaren Güney Sudan hükümet yetkililerinin, Machar’ı muhalefetin temsilcisi olarak muhatap almadıklarını gösteren yorumlarda bulunmaları sorunun siyasi çözümünü zorlaştırmaktadır. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Ateny Wek Ateny, Machar’ın ülkeye ancak bir sivil olarak dönebileceğini, ama yönetimde yer alamayacağını belirtirken Kiir de, rakip liderin ülkeye ancak seçimler yapılacağı zaman dönebileceğini, fakat ülkeyi savaş yoluyla istikrarsızlaştırmaya devam ettiği sürece Güney Sudan’da kendisine yer olmadığını açıklamıştır. Bunu takiben Güney Sudan’ın komşusu olan ülkeler de Machar’a desteklerini geri çekmeye başlamışlardır. Machar’ın, Etiyopya’ya ve Sudan’a girişine izin verilmediği gibi Etiyopya, Güney Sudan hükümetinden gelen talep üzerine sınırları dahilindeki SPLM-IO ofislerini kapattırmıştır. Hükümet yetkilileri sorunu Deng’in liderliğinde çözeceklerini açıklasalar da Machar’a bağlılığını sürdüren bölgelerdeki çatışmalar şiddetlenmeye devam etmektedir. Bu da, henüz etnik bağlılıkların ulusal bağlılıktan daha güçlü olduğu Güney Sudan’da sorunların çözülememesinde, liderlerin siyasi rekabetin gölgesinde kalmalarının etkisinin göz ardı edilemeyeceğini göstermektedir. Sorunun, Machar’ın cumhurbaşkanlığına aday olma niyetini açıklamasının ardından Kiir’in, Machar’ı ve onun kararına destek veren liderleri görevlerinden uzaklaştırmasıyla başladığı ve müzakereler esnasında, Kiir’in, kendisinin kararlarının sorgulanmasının SPLM/A’yı1991 yılında olduğu gibi bölünmeye götüreceği yönünde ifadeler kullandığı hatırlandığında, çözüme ulaşılamamasının temelinde siyasî rekabetin bulunduğu görülmektedir. Ağustos 2015’teki barış antlaşması bir güç paylaşımı öngörmüşse de iki lider arasındaki uzun süreli mücadeleyi göz ardı etmiştir. Machar’ın muhalif gruplar arasında sahip olduğu popülarite dikkate alınmaksızın rakip lideri destekleyen grupların terörist olmakla suçlanarak saldırıya maruz kalmaları gruplar arasındaki ayrılığı derinleştirerek ülkede birliğin yeniden sağlanmasının önünde engel oluşturmakta ve yıllardır verilen kayıplara rağmen iç savaşın sona erdirilmesinin, siyasi rekabete kıyasla liderler açısından ikincil önemde olduğu izlenimini uyandırmaktadır.

Menekşe SÖZBİLİR
Menekşe SÖZBİLİR
2012 yılında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans derecesini 2015 yılında Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bölümü’nde “Stratejik Kaynakların Afrika’daki Ayrılıkçı Hareketlere Etkisi: Sudan Örneği” başlıklı teziyle aldı. Halen Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Türk Tarih Kurumu “Doğu Afrika” bursiyeri olarak doktora öğrenimine devam etmektedir. Aynı zamanda Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi adına Milli Eğitim Bakanlığı’nın Afrika Çalışmaları bursiyeri olarak Fransa’da öğrenim görmektedir. Başlıca çalışma alanları Sahraaltı Afrika, Doğu Afrika siyaseti, kaynak çatışmaları, ayrılıkçı hareketler ve iç savaşlardır.