Tarih:

Paylaş:

6 Kasım 2018 Seçimleri ve Trump’ın Geleceği

Benzer İçerikler

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump, dış politikasını “kriz yaratma stratejisi” olarak tanımlanabilecek bir anlayışla kurgulamaktadır. Trump’ın kriz yaratma politikasının somutlaştığı en önemli örnekler ise ABD’nin Kuzey Kore ve İran ile yaşadığı sorunlar olmuştur. Hatırlanacağı gibi ABD Başkanı, göreve başladığı ilk günlerde Kuzey Kore’ye karşı sert açıklamalar yapmış ve iki ülke arasındaki gerilimi tırmandırmıştır. Daha sonra da ılımlı mesajlar vererek “sorun çözücü bir lider” olduğu imajını yaratmaya çalışmıştır. Benzer bir durum, Trump’ın Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ndan (KOEP) çekilerek İran’a yönelik yaptırımları yeniden yürürlüğe koymasında da gözlemlenmiştir. İran’ı haydut devlet olarak tanımlayan Trump yönetimi, bir yandan söz konusu ülkeye yaptırım uygulamakta; diğer yandan da İranlı siyasileri yeniden müzakere masasına oturmaya ve “daha iyi bir anlaşma” yapmaya çağırmaktadır. Trump’ın bu tutumunu ise dış politikadaki hedeflerinden ziyade, iç politikaya yönelik beklentileri şekillendirmektedir.

Anlaşılacağı üzere Donald Trump, eski ABD Başkanı Barack Obama’nın diplomasiyi bilmeyen ve kötü anlaşmalar yapan bir isim olduğunu iddia etmekte, dış politikadaki pek çok sorun için Obama yönetimini suçlamakta ve bu yöntemle kendisine oy devşirmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla Trump, iş adamı kimliğini öne çıkararak “En iyi anlaşmayı ben yaparım.” mesajını vermektedir.

Üstelik Trump, yalnızca sorun çözen lider imajıyla değil; aynı zamanda kriz yaratan lider profiliyle de oy kazanmak istemektedir. Zira ABD Başkanı’nın öngörülemeyen çıkışları, konjonktürel olarak yükselişe geçen sağ düşünceye hitap etmekte ve Trump, popülist söylemler üzerinden kendi destekçilerinin sayısını arttırmaya çalışmaktadır. Ayrıca bu popülist siyaset, Trump’ın Evanjelistlerin desteğini almaya yönelik beklentilerine de hizmet etmektedir. Çünkü Evanjelistlerin desteğinin sağlanması, Trump’ın siyasi geleceği açısından büyük önem taşımaktadır.

“Evanjelizm” kavramı, Amerika’daki Protestan grupların radikal olan kesimlerini ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır. Evanjelik hareket, İncil’de yer alan Hz. İsa’nın yeniden yeryüzüne gelmesiyle kurulacağına inanılan “Bin Yıllık Tanrı Krallığı”na zemin hazırlamayı amaçlamakta ve Hz. İsa’nın geliş şartlarının oluşması için dünyadaki kaosu arttırarak bir “Armegeddon Savaşı” yaratmayı amaçlamaktadır.

Bu kapsamda Trump’ın kriz yaratma stratejisinin Evanjelistlerin desteğini almasını kolaylaştırdığı öne sürülebilir. Nitekim bu konu, Trump’ın yalnızca İran’a yönelik siyasetinde değil, Filistin politikasında da gözler önüne serilmiştir. ABD Başkanı, söz konusu politikalarının yanı sıra yakın çalışma ekibini de değiştirerek Evanjelistleri ikna etmeye çalışmıştır. Bu kapsamda Trump, ülkesinin dış politika yapım sürecinde kritik görevler üstlenen kişileri değiştirmiş ve bir anlamda yola çıktığı arkadaşlarıyla yollarını ayırarak “şahin” isimlerle birlikte çalışmaya başlamıştır. Bu da Trump’ın Evanjelistlere “aradığınız başkan benim” şeklinde mesaj vermesi olarak yorumlanabilir. Oysa ki Evanjelistler, son seçimlerde Trump’ın rakibi olan Hillary Clinton’u desteklemiş ve bu nedenle de başta Türkiye olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinde Trump’ın seçilmesi olumlu bir hava yaratmıştır. Ancak Trump, ABD’deki siyasi zeminin kayganlığını kendi kişisel beklentileri doğrultusunda kullanmış ve hızla şahinleşerek Evanjelistlere zeytin dalı uzatmıştır. Şüphesiz Trump’ın Evanjelistlerle yakınlaşması da ABD saldırganlığı hususundaki kaygıları yeniden arttırmıştır.

Trump’ı Evanjelistlerle ittifak yapmaya iten en önemli neden ise kendi siyasi geleceğini öngörmekte zorlanıyor olmasıdır. Çünkü Trump, mevcut politikalarıyla kendisine olan desteği arttırmaya çalışmakta, fakat bu durum kendisine olan tepkiyi de körüklemektedir. Bu da 6 Kasım 2018 tarihinde gerçekleşecek olan ara seçimleri önemli kılmaktadır. Zira mevcut durumda Trump’ın partisi olan Cumhuriyetçi Parti, Senato’da 51’e 49; Temsilciler Meclisi’nde ise 235’e 193 üstünlüğe sahiptir. Nitekim 6 Kasım 2018 seçimleri, Cumhuriyetçilerin bu üstünlüğü kaybetme olasılığını ortaya çıkarmıştır. Demokrat Parti ise bir sonraki başkanlık seçimlerine güçlü bir şekilde hazırlanabilmek için bu seçimlerde meclisin en azından bir kanadında ve mümkünse her iki kanadında da üstünlüğü sağlamak istemektedir. Yapılan anketler, Senatör seçimlerinin başa baş geçeceğini gösterdiği gibi, Demokratların Temsilciler Meclisi’nde üstünlüğü sağlayabileceğine de işaret etmektedir. Trump’ı Evanjelistlerin desteğini almaya yönelik hamleler yapmaya iten de bu politik zemindir.

Trump’ın seçimlerde istediği sonucu elde edememesi, onun açısından sonun başlangıcı olabilir. Zira seçimden Demokratların zaferle çıkması durumunda, Trump’ın ikinci kez başkan adayı olması zora girecektir. Üstelik mevcut başkanlık süresini tamamlayıp tamamlayamayacağı da tartışmaya açılacaktır. Çünkü Amerikan devlet aklı, ülkenin düşmanlarını çoğaltan ve AB gibi geleneksel bir müttefiki kaybetmeyi göze alan izolasyonist politikalardan rahatsızdır. Bu nedenle seçim sonrasında Trump’ın görevden alınmasına yönelik yeni bir sürecin başlatılabileceği ihtimali de konuşulmaktadır. Her ne kadar ABD’de başkanların görevden alınmasının çok spesifik örnekleri bulunsa da Trump’ın bu senaryoyla yüzleşmesi beklenmemektedir. Ancak bu durum ABD Başkanı’nın hiçbir sorunla karşılaşmayacağı anlamına da gelmemektedir. Zira istifaya zorlanması şaşırtıcı olmayacaktır. Bu noktada, Federal Bureau of Investigation/Federal Soruşturma Bürosu’nun (FBI) Trump hakkında bir soruşturma yürüttüğü de hatırlanmalıdır. Tüm bu tablo, 6 Kasım 2018 seçimlerinin Trump için bir kırılma noktası olacağını ortaya koymaktadır.

Son günlerde ABD’de eski başkanlar da dahil olmak üzere Trump’a muhalif birçok isme gönderilen bombalı paketler de Amerikan siyasetinde yaşanabilecek kırılmanın habercisi olarak yorumlanabilir. Söz konusu paketlerin Trump hayranı olduğu ifade edilen bir isim tarafından gönderildiği açıklanmışsa da seçim sürecinde böyle bir gelişmenin yaşanmasının Trump’a zarar verdiği açıktır. Bombalı paketlere ilişkin sürecin arkasında daha büyük bir komplonun bulunup bulunmadığını söylemek için şimdilik erken olsa da bu saldırı girişimleri, halk nezdinde Demokrat Parti’ye olan yönelimi hızlandıracaktır.

Neticede ABD ara seçimleri yaklaştıkça zaman Trump’ın aleyhine işlemekte ve ABD Başkanı, siyasi hayatının en zor günleriyle yüzleşmektedir. Üstelik bu zor günler, çok daha sıkıntılı günlerin ayak sesleri gibi görünmektedir.

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.