Tarih:

Paylaş:

Irak’ta İran Karşıtı Protestolar: “Basra, Sonun Başlangıcı mı?”

Benzer İçerikler

ABD’nin Irak’ı işgal etmesinin “İran’ın çevrelenmesi” gibi jeopolitik bir hedefi bulunsa da işgal sonrasında Tahran’ın bölgesel etkinliği sınırlandırılamamış; aksine İran’ın Irak’taki nüfuzu artmıştır. Fakat son dönemde Irak’ta Arap milliyetçiliği hızla yükselişe geçmiş ve hem İran’a hem de ABD’ye mesafeli olduğu bilinen Mukteda es-Sadr’ın liderliğindeki Sairun Koalisyonu seçimleri kazanmıştır. Ancak ABD ve İran’ın yaptığı baskılar nedeniyle Irak’taki siyasi belirsizlik derinleşmiş ve ülkede henüz hükümet kurulamamıştır. Üstelik İran’ın kendisini Şiiliğin siyasi merkezi olarak görmesi ve mezhepsel liderlik misyonunu bölge Şiilerine dayatmak istemesi de Tahran’a olan tepkileri artırmıştır.

Yukarıda ifade edilen tüm bu gelişmeler sonucunda, Irak’ın güneyinde bulunan Basra şehrinde patlak veren protestolar esnasında İran Başkonsolosluğu’nun saldırıya uğraması, Irak halkının İran’a yönelik öfkesini gözler önüne sermiştir. Tahran ise ülkede artan İran karşıtlığını ve bahse konu olan eylemleri, Irak’ın iç dinamikleri üzerinden okumamış ve olayları, ABD ve Suudi Arabistan’ın provoke ettiği protestolar olarak yorumlamıştır.

Bu bağlamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), “Basra’daki eylemlerin perde arkasında kimlerin olduğunu” ve “olayların çıkmasında dış güçlerin oynadığı muhtemel rolü” tartışmaya açmaktadır. ANKASAM, bu konuda önde gelen uzman ve akademisyenlerin görüşlerini dikkatlerinize sunmaktadır.

Prof. Dr. Tarık OĞUZLU (Antalya Bilim Üniversitesi-Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler)

Prof. Dr. Tarık Oğuzlu, Basra’daki olayları değerlendirirken Şii gruplar arasındaki mücadeleye dikkat çekti. Oğuzlu, “Son yapılan seçimler, Şii gruplar arasında ciddi bir mücadele olduğunu gösteriyor. Bu gruplardan Nuri El Maliki’nin başını çektiği ekibin İran yanlısı olduğu ve İbadi’nin başında bulunduğu grubun da orta yolcu bir tutum benimsediği anlaşılıyor. Ayrıca seçimin kazananı olarak Sairun Koalisyonu da var. Bu ekibin lideri olan Sadr da İran ile iyi ilişkileri bulunsa da Irak milliyetçisi olarak tanınıyor.” dedi. Mezhepler ve etnik gruplar arasında yaşanabilecek ittifak olasılığını da değerlendiren Oğuzlu, İbadi’nin Sünni gruplarla ittifak yapmaya daha uygun bir isim olduğunu söyledi. Diğer taraftan Oğuzlu, İbadi’nin Sünni gruplarla ittifak yapmaya yatkın olsa da Kürt grupların desteğini alamayacağını ve Kürtlerin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) düzenlediği sözde bağımsızlık referandumu nedeniyle İbadi’ye muhalif olduklarını belirtti. Dolayısıyla Oğuzlu, her kimlik grubunun farklı çıkarlarının ve beklentilerinin bulunduğunun altını çizdi.

Washington’un İran’ın Irak’taki varlığından rahatsızlık duyduğunu vurgulayan Oğuzlu, “Ortadoğu politikasında ABD; Suudi Arabistan, İsrail, Ürdün ve Mısır’ı da yanına alarak İran karşıtı bir ittifak kurmak istiyor. Bu noktada Irak’ın önemli bir oyun sahası olduğu ifade edilebilir. Washington, Suriye ve Irak’taki İran etkisini kırmak ve Bağdat ile Tahran’ın arasını bozmak istiyor.” açıklamasında bulundu. Bu bağlamda Oğuzlu, Washington’un İran’da rejim değişikliği yaşanması için çaba harcadığını da hatırlatarak yaşanan sürecin birbiriyle ilişkili olduğunu ifade etti. Son olarak İran’ın Ortadoğu’dan çekileceği iddialarına da değinen Oğuzlu, İran’ın Irak’tan çekilmeyeceğini öne sürdü.

Prof. Dr. Hilmi DEMİR (Hitit Üniversitesi-Temel İslam Bilimleri)

Prof. Dr. Hilmi Demir, İran’da Mukteda es-Sadr’ın başında bulunduğu Sairun Koalisyonu’nun son seçimlerde birinci olduğunu ve uzun görüşmeler sonunda Fetih Koalisyonu lideri Hadi el-Amiri ile hükümet kuracağını belirterek Sadr’ın siyasetini Şiilik üzerine kurgulamadığını ve onun daha çok baskı altında tutulan alt sınıfları, işçileri ve kırsal kesimlerde yaşayan Şiileri harekete geçirdiğini söyledi. Demir, “Irak’ın en fakir ve yoksul kesimleri, bu seçimde Sadr Hareketi’ni destekledi. Bu nedenle de Sairun Koalisyonu, diğer Şii gruplardan da oy aldı.  Üstelik Sadr, ‘Irak Iraklılarındır’ şeklinde sloganlaşabilecek bir düşünceyi savunuyor. Dolayısıyla İran’ın Irak’taki varlığına da meydan okuyor. Bu da İran’ın Şii toplumlar üzerindeki tekelini kırabilir.” şeklinde konuştu.

Humeyni’nin Velayet-i Fakih anlayışının Farsların Araplar üzerinde otorite kurmasını sağladığını ifade eden Demir, “Sadr, Irak’ta Şiileri bağımsız bir biçimde siyasete sokma imkânı yakaladı. Üstelik Şiiler ile Sünniler arasında barış tesis edilmesi gerektiği vurgusuyla mezhepçi söylemlerden de kaçınıyor. Bu yüzden de Sadr, Suudi Arabistan ile görüşüyor ve Sünnilerle diyalog yolları arıyor. Neticede Irak’ta yaşanan kriz de bu mücadelenin bir devamı olarak okunmalıdır.” değerlendirmesinde bulundu. Diğer yandan Sadr’ın başarısının İran’ın Irak üzerindeki etkinliğini ortadan kaldırabileceğine ve İran Şiiliğinin yayılmacı etkisini azaltabileceğine dikkat çeken Demir, bu durumun daha çok Irak’ta yeni kurulacak hükümetin başarısına bağlı olduğunu vurguladı.

Dr. Öğr. Üyesi Atay AKDEVELİOĞLU (Ankara Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)

Dr. Öğr. Üyesi Atay Akdevelioğlu, Iraklı Şii grupların İran ile iletişim ve ilişki içerisinde olduğunu; fakat bu grupların Tahran’ın dayatmalarından da rahatsızlık duyduğunu söyledi. Bu rahatsızlığın Şiiliğin siyasi merkezine ilişkin tartışmadan kaynaklandığını belirten Akdevelioğlu, “Şu anda Şiilik içerisinde siyasi merkez olarak İran öne çıkıyor. Ancak tarih boyunca Şiiliğin siyasi merkezi, Irak’ın güneyi olmuştur. Ayrıca Irak’a ait kararların İran’a değil, Iraklı Şiilere ait olması gerektiği konusunda da önemli bir tepki gelişiyor. Bu tepki, İran’ın Irak’taki nüfuzunun arttığı son 15 yılda yükselişe geçti.” açıklamasında bulundu. Bundan dolayı Basra’da yaşanan olayları “dış mihraklara” bağlamanın doğru olmayacağını belirten Akdevelioğlu, protestolara Şiiler arasındaki ilişkiler üzerinden bakmanın daha gerçekçi olacağını söyleyerek ABD ve Suudi Arabistan gibi aktörlerin bu denklemin dışında kaldığını vurguladı.

Basra’daki protestoların Basra ile sınırlı kalacağı öngörüsünde bulunan Akdevelioğlu, söz konusu tepkilerin ve Iraklı Şiiler ile İran arasındaki düşünce farklılığının belirgin sonuçlar doğurmayacağını söyledi. Bu hususta yaptığı değerlendirmede Akdevelioğlu, “Basra’da yaşananların istisnai bir krizden esaslı bir soruna dönüşmesi için iki tarafın da ağır hatalar yapması gerekir. Ben bu hatalara düşmeyeceklerini tahmin ediyorum.” diyerek Şiileri birlikte hareket etmeye zorlayan unsurların çatışmaya yönelten unsurlardan daha fazla olduğunu dile getirdi.

Dr. Muzaffer ARSLAN (ANKASAM Başkan Danışmanı)

Dr. Muzaffer Arslan, Basra’da olup bitenlerin esas sebebinin Tahran’ın Irak’ın iç politikasına müdahil olmak istemesinden kaynaklandığını belirtti. Arslan, “Irak’ta Tahran’ın bu tutumuna karşı çıkan insanlar var. Zira halk büyük sıkıntı çekiyor. Petrol zengini olan Basra’da bile insanlar petrol ve su bulamıyor. Bu nedenle de halk ayaklandı. Gösteriler sırasında İran Başkonsolosluğu yakıldı.” sözleriyle bölgedeki sıkıntılı tabloyu gözler önüne serdi. Bu durumdan Bağdat’taki İran taraftarlarının da rahatsız olduğunu ve olaylar nedeniyle çok sayıda insanın tutuklandığını ifade eden Arslan, Irak’ta hükümet kurulması için yapılan seçimlerde Sadr’ın en çok oyu aldığını ve İran’ın Sadr’ı istemediği için hükümet kurulmasını engellediğini ifade etti. Arslan bu duruma gerekçe olarak ise Sadr’ın kendi başına buyruk biri olmasını göstererek “Sadr ne ABD’yi ne de İran’ı dinliyor. Bu nedenle de Irak’taki gürültü giderek artıyor.” dedi. Irak’ın Arap, Kürt, Şii, Sünni ve Türkmenler olarak etnik bir parçalanmışlık içinde bulunduğunu hatırlatan Arslan, istikrarın sağlanabilmesi için İran’ın Irak’tan çekilmesi gerektiğini söyledi.

İran’ın Irak’taki varlığından ABD’nin de rahatsız olduğunu dile getiren Arslan, “Washington ise İbadi’nin yeniden hükümet kurmasını istiyor. Buna da İran karşı çıkıyor. ABD her vesileyle İran’ın politikalarını engellemek için uğraşıyor. Bundan ötürü ABD, İran ile Suudi Arabistan arasındaki düşmanlıktan yararlanmak istiyor.” açıklamasında bulundu.

Firas ELİAS (ANKASAM Ortadoğu Uzmanı)

ANKASAM Ortadoğu Uzmanı Firas Elias, Basra’daki İran Başkonsolosluğu’na düzenlenen saldırının İran’a büyük bir tehdit oluşturduğunu vurgulayarak İran’ın Şii milislerinin kenti kontrol ettiğini ve buna rağmen Basra’daki olayları önleyemediğini dile getirdi. Bu olayların Irak’ı sarsan diğer siyasi sorunlarla bağlantılı olduğunu ifade eden Elias, “ABD ve İran, Irak’ta kurulacak hükümetin kendi anlaşabileceği aktörler tarafından oluşturulması konusunda rekabet ediyor. İran’a yönelik 4 Kasım 2018 tarihinde yürürlüğe girecek olan ABD yaptırımları da hükümetin kurulma sürecini zorlaştırıyor.” ifadesinde bulundu.

İran’ın hükümeti oluşturmak için El Fetih ve Hukuk Devleti Koalisyonu’na, ABD’nin ise diğer ittifaklarına güvendiğini kaydeden Elias, Kasım Süleymani ve Brett H. McGurk’un Şii partilere baskı yaptığını belirtti. Elias, “İran’ın Irak’taki nüfuzu, halk tarafından istenmiyor. Ancak Hadi el-Amiri ve Nuri el-Maliki’nin Irak’ta hala önemli bir etkiye sahip olduğunu söyleyebiliriz. Üstelik İran’ın siyasal sürecin her yönünü kontrol altına almasını sağlayan İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun Kudüs Gücü’ne bağlı birçok Şii milis de Irak’ta bulunuyor. Dolayısıyla İran’ın Irak’taki Şii siyasi partiler üzerinde, Lübnan’daki Hizbullah’a benzer bir başarı sağladığını söylemek mümkündür.” dedi. Ayrıca Irak’ta Velayet-i Fakih’e inanan ve ABD komplosu bahanesiyle İran’ı savunmaya hazır olan çok sayıda Şii lider olduğunu da hatırlatan Elias, “İran, onları kendi güdümündeki baskıcı bir yapıyla (milisler aracılığıyla) tehdit ediyor.” dedi.