Tarih:

Paylaş:

Dünyada Yükselen Sağ Popülizm ve Brezilya Seçimleri

Benzer İçerikler

2008 yılında yaşanan küresel ekonomik krizin uluslararası siyasete olan en önemli etkisi sağcı popülist anlayışın hızla yükselişe geçmesidir. Sağ popülizmin yükselişinin temelinde ise göçmen karşıtlığı ve İslamofobi yer almaktadır. Çünkü popülist liderler, ırkçı düşüncelerini bu konulara ilişkin radikal söylemleriyle kitlelere aktarmakta ve geniş halk desteği sağlamaya çalışmaktadır. Kitlelerin ekonomik hassasiyetler nedeniyle eski siyasetçilere olan inançlarını yitirmeleri de tepkisel oyların popülist liderlere yönelmesine sebep olmaktadır. Bu bağlamda Fransa’da aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin, İngiltere’de Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma fikrinin öncüsü olan Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi’nin (UKİP) ve Almanya’da ırkçı Almanya İçin Alternatif’in (AFD) geniş halk desteğine ulaşması tesadüf olarak nitelendirilemez. Dolayısıyla sağcı popülist düşüncenin yükselişine ilişkin tartışmaların zamanın ruhu çerçevesinde yaşanan konjonktürel bir sorun olduğu ifade edilebilir.

Her ne kadar bahsi geçen ülkelerde sağcı popülist partiler birinci parti konumuna ulaşamamışlarsa da önemli ölçüde güç kazandıkları ve iktidar partilerinin yönelimlerini etkileyerek onları daha ırkçı hale getirdikleri bilinmektedir. Sağ popülizmin iktidara geldiği en ilginç örnek ise 8 Kasım 2016 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) Donald Trump’ın başkan seçilmesi olmuştur. Zira Trump’ın seçilmesiyle birlikte sağ-popülizmin olumsuz etkileri de ortaya çıkmaya başlamıştır. Son günlerde sağ popülizmin yükselişini yeniden gündeme getiren gelişmeyse, “Brezilya’nın Trump’ı” olarak tanımlanan Jair Bolsonaro’nun Brezilya Devlet Başkanı seçilmesidir.

28 Ekim 2018 tarihinde yapılan Brezilya Devlet Başkanlığı Seçimleri’nin ikinci turunda %55.2 oy alarak devlet başkanı seçilen ve eski bir subay olan Bolsonaro, diktatörlük yanlısı bir isim olarak tanınmaktadır. Zira seçim kampanyası döneminde Bolsonaro’nun Brezilya’nın “Askeri Diktatörlük Dönemi” olan 1969-1985 yılları arasındaki sürece sık sık atıfta bulunduğu görülmüştür. Üstelik Bolsonaro, bu döneme olan özlemini yalnızca seçim döneminde de dile getirmemiştir. Örneğin 1999 yılının Haziran ayında verdiği bir röportajda Bolsonaro, “Diktatörlük döneminde daha fazla insan öldürülmüş olsaydı, ülke bugün çok daha iyi bir yerde olurdu.” demiştir.[1] Dolayısıyla onun diktatörlüğe ilişkin görüşlerinin uzun yıllardır benimsediği fikirler olduğunu söylemek mümkündür. Bolsonaro’nun diktatörlük heveslisi bir isim olduğu yönündeki örnekler bununla da sınırlı değildir. Zira Bolsonaro, 2 Aralık 1998 tarihinde verdiği bir röportajda, Şili’nin zalim diktatörü Augusto Pinochet’ten bahsetmiş ve “Daha fazla kişiyi öldürmeliydi.” demiştir.[2] Neticede Brezilya halkı, faşizan eğilimleri belirgin diktatörlük heveslisi bir ismi devlet başkanı olarak seçmiştir.

Brezilya’da sağ popülizmin seçimi kazanmasını tetikleyen en önemli unsur ise tıpkı sağ popülizmin yükselişe geçtiği diğer örneklerde de olduğu gibi, ülke ekonomisindeki kötü gidişattır. Çünkü Brezilya ekonomisinde, 2014-2017 yılları arasında %10’luk bir küçülme yaşanmıştır. Bu ortamda mevcut politikacılara oluşan güvensizlik de otoriter tarzıyla Bolsonaro’nun düzen karşıtı bir aday olarak algılanmasının önünü açmıştır.

Sağ popülist liderlerin iktidara gelmesinde söz konusu liderlerin kişilikleri de etkili olmaktadır. Dikkatle incelendiğinde bahsi geçen aktörlerin karakterlerinin de benzerlik taşıdığı görülmektedir. Bu anlamda sağcı popülist siyasetçilerin ortak özellikleri; cinsiyetçi, ırkçı ve köktendinci olmalarıdır. Nitekim Bolsonaro da bu özellikleriyle ön plana çıkmaktadır. 2003 yılında Brezilyalı kadın bir milletvekilini eleştirerek “Sana asla tecavüz etmezdim; çünkü sen buna bile layık değilsin.” diyen Bolsonaro, Afrikalılara yönelik ırkçı söylemleriyle de sık sık gündeme gelmektedir. Hristiyan köktendinciliğinin yansıması olarak da Şubat ayındaki bir seçim çalışmasında Bolsonaro, “Tanrı her şeyin üstündedir. Hayır, seküler devlet tarihi diye bir şey yoktur. Devlet Hristiytan’dır ve buna karşı çıkanlar çekip gidebilirler. Azınlık, çoğunluk önünde boyun eğmelidir.” sözleriyle din-siyaset ilişkisine olan bakışını ortaya koymuştur.[3]

Yukarıda ifade edilen bilgiler doğrultusunda Bolsonaro’nun Brezilya’yı cinsiyetçi, ırkçı ve köktendinci bir anlayışla yöneteceği iddia edilebilir. Şüphesiz bu sorunlu siyaset anlayışının dış politikaya da yansımaları olacaktır. Kısacası “Brezilya’nın Trump’ı” olarak anılan Bolsonaro’nun dış politika anlayışının popülist bir siyasetçi olan Trump’ın politikalarına benzeyeceği öne sürülebilir. Nitekim Bolsonaro da tıpkı Trump gibi, anlaşmalardan çekilmek suretiyle kriz çıkarmaya dayalı bir politika uygulayacağının işaretlerini vermektedir. Örneğin seçim sürecinde Bolsonaro, Devlet Başkanı olmasının ardından 2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması’ndan çekileceğini duyurmuş ve söz konusu anlaşmanın Brezilya’nın Amazon Ormanları’ndaki egemenlik haklarını zedelediğini belirtmiştir.[4] Onun bu tutumu, ABD yanlısı bir dış politika izleyeceğine ve Trump’ı örnek alacağına işaret etmektedir.

Brezilya’nın ABD yanlısı bir dış politika uygulayacağının en önemli göstergesi de Bolsonaro’nun İsrail yanlısı bir Ortadoğu politikası izleyeceğini ilan etmesidir. Tıpkı Trump yönetimi gibi, İsrail Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşımayı vadeden Bolsonaro, Filistin’i tanımadığını ve bu nedenle de Brezilya ile Filistin arasındaki diplomatik ilişkileri keseceklerini ifade etmiştir. Şüphesiz bu yaklaşım, Bolsonaro’nun köktendinci bir Hıristiyan olmasıyla da yakından ilişkilidir. Brezilya’nın ABD yanlısı bir politika izleyecek olması, önümüzdeki süreçte Latin Amerika’daki Venezuela karşıtı ittifakta yer alacağını da göstermektedir.

Neticede küresel düzeyde sağcı popülist liderlere olan ilgi artmaktadır. Bolsonaro’nun Brezilya Devlet Başkanı seçilmesi de uluslararası düzeyde kurulabilecek sağ-popülist bir ittifakın ayak sesleri olarak yorumlanabilir. Zira seçimler, Trump’a Latin Amerika’da ittifak yapabileceği güvenilir bir müttefik sunmuştur. Bu nedenle de Brezilya’daki seçimlerin kazananının Washington olduğu öne sürülebilir. İşin korkutucu yanı ise zamanın ruhuna uygun olarak seçilen sağcı popülist liderlerin ve bu liderler arasında gelişebilecek ideolojik ittifakların İkinci Dünya Savaşı öncesindeki lider profillerini anımsatmasıdır.


[1] “Brezilya Devlet Başkanı Seçilen Jair Bolsonaro’nun Büyük Tepkilere Neden Olan Sözleri Neler?”, BBC, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-46013777, (Erişim Tarihi: 03.11.2018).

[2] Aynı yer.

[3] Aynı yer.

[4] “Brezilya’nın Devlet Başkanı Seçilen Bolsonaro’nun Planları Amazon Ormanlarını Tehdit Ediyor”, BBC, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-46042062, (Erişim Tarihi: 03.11.2018).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.